Ana SayfaRÖPORTAJProf. Dr. Şinasi Gündüz: “Yahudi ilahiyatında Siyonizm yok. Hristiyan Siyonistlerin sayısı Yahudi...

Prof. Dr. Şinasi Gündüz: “Yahudi ilahiyatında Siyonizm yok. Hristiyan Siyonistlerin sayısı Yahudi Siyonistlerden fazla”

Şinasi Gündüz: “Siyonizm Avrupa'nın ulus devlet fikrinden etkilenerek diasporadaki Yahudi sorununu çözmek için üretilen bir ideoloji. Hristiyan Siyonistler, Yahudi Siyonistlerden daha fazladır. Hristiyanlıkta özellikle Reformasyon dönemi sonrasında bu ön plana çıktı.” “Gazze’deki soykırımı telin eden bir toplantı yapalım dedik. Cübbelerimizi giydik ve gittik oraya. Tüm İstanbul'da kaç kişiydik biliyor musunuz?: 200 kişi. Sadece İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde 180 akademisyen var. Bugün Yale’den Harvard'a birçok akademisyen ve öğrenci kendi kariyerini ortaya koyarak zulme hayır diyorsa bu çok onurlu bir şeydir. Üniversite insana gerçekten onurlu bir duruş kazandırmalı.”

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden dinler tarihi uzmanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile Siyonizm, dinsel şiddet ve akademinin Gazze’de yaşanan katliamlara dair sessizliğini konuştuk. Gündüz akademik ahlakın ilk şartının insanlığa karşı işlenen suçlar karşısında sessiz kalmamak olduğunu vurguluyor.

“Siyonizm bir kavram olarak aslında Yahudiliğin teolojisinde ya da din anlayışında yer alan bir şey değil. Yahudi ilahiyatında Siyonizm diye bir kavram yok. Çünkü Siyonizm dediğimiz şey, esas itibariyle 1892’den itibaren literatüre geçen Avrupa’nın ulus devlet fikrinden, milliyetçilik ve liberalizminden etkilenerek diasporadaki Yahudi sorununu çözmek için üretilen bir ideoloji.

Siyonizm’in üzerinde durduğu iki temel arka plan var: Birisi seçilmişlik fikri diğeri de bu seçilmiş halka yönelik olarak Filistin merkezli olarak “Vadedilmiş Topraklar”da  egemenlik kurma düşüncesi. Bu iki temel düşünce; Yahudiliğin bütün tarih anlayışının, gelecek dönem planlarının, Tanrı ile insan arasındaki ilişkiye dayalı teolojik perspektiflerin merkezini oluşturuyor.

Siyonizm sadece Yahudiliğe ait bir kavram da değil. Diasporada yaşayan Yahudilerin Filistin’e dönerek orayı yeniden Yahudi vatanı haline getirip egemen olmaları fikrinin Hristiyanlık geleneğinde var olduğunu da biliyoruz.

Bundan dolayı günümüzde hatırı sayılır oranda Hristiyan Siyonistler var. Biden’ın “Ben de bir Siyonistim, Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor” sözünü hatırlayınız. Hatta dünya geneline demografik olarak baktığımızda Hristiyan Siyonistler, Yahudi Siyonistlerden daha fazladır. Hristiyanlıkta özellikle Reformasyon dönemi sonrasında bu ön plana çıktı. Bugün Evanjelist kiliselerinin hatırı sayılır bir kesimi ve bazı liberal kiliseler Hristiyan Siyonizmine destek verir.

Bununla birlikte her Yahudi Siyonist olmadığı gibi her Siyonist de Yahudi değildir. Örneğin Haredi gruplar içinde yer alan Natura Karta, Gerçek Tevrat Yahudileri gibi bazı akımlara göre Siyonizm Mesih’in rolünü çalıyor. Bu Tanrı’nın düzenine aykırı çünkü onların inancına göre Mesih geldiği zaman Mesih’le birlikte bu seçilmiş halkın vaat edilmiş topraklarda egemenliği söz konusu olacak. Henüz Mesih gelmediğine göre şu anda Siyonizm, Mesih’in rolünü çalarak Tanrı’nın düzenine aykırı bir hareket olarak ortaya çıkıyor.”

***

“Komplo teorileri gerçek olan bir şeyi genelleştirip abartmaları sebebiyle zararlıdırlar. Ancak bu gerçek olanı yok saymamızı gerektirmez. Yahudi ve Hristiyan Siyonist siyasetçiler gerçekten de Mescid-i Aksa’nın altında kazı çalışmaları yapıyorlar ve binanın yıkılıp yerine Süleyman Mabedi’nin inşasını hedefliyorlar. Bunun için örneğin Temple Instute gibi kuruluşları var. Kızıl İnek ritüelinin de onlara göre tarihsel değil güncel bir önemi var. Bu teo-politik zihniyeti ve politikalarını yok sayamayız.”

***

“İslam’da cihad şiddet midir? Kesinlikle değildir. Cihad Allah yolundaki çabanın ifadesidir. Ama bu Allah yolundaki çaba yeri geldiğinde de tabi ki insanın kutsalların, malınızı, canınızı, inancınızı, değerlerinizi korumak, bunun mücadelesini vermek, yeryüzündeki bir fitneyi ortadan kaldırmak yani insanları fitneye fesada sevk eden bir takım marazi kangren durumları ortadan kaldırmak boyutuyla bazen kaçınılmaz olarak şiddet başvurmanız gereken bir şeye dönüşüyor. Bu çerçevede zaten Kur’an-ı Kerim, cihad kavramına, bunun içerisinde kıtal (sıcak savaş) kavramına yer verir ama asıl olan şey kıtal değildir barıştır.”

  ***

“Müslüman olsun olmasın aslında insanlığın vicdanen verdiği bir karşı bir ses. Her ne kadar Batı medyası ne kadar Manipüle etmeye çalışsa da ne kadar baskılasa da insanların serbest bir şekilde haber alma kaynaklarını özellikle sosyal medya aracılığıyla olayların gerçeklerine vakıf olan insanların ortak ses vermesi bu son derece gerçekten İnsanlık adına olumlu bir şey. Peki bizim ülkemizde ya da bu coğrafyada genel Müslüman denilen coğrafyada niye böyle bir şey yok? Bizim tarlayı süren iyi sürmüş. Yani gerçekten bizim tarlayı süren iyi sürmüş ve bu tarladan hiçbir şey çıkmıyor. Bir kaç ay kadar önceydi biz burada Beyazıt Meydanı’nda üniversite hocaları olarak Gazze’deki soykırımı telin eden bir toplantı yapalım dedik; Bir iki STK öncülük yapmıştı. Biz de cübbelerimizi giydik ve gittik oraya. Tüm İstanbul’da kaç kişiydik biliyor musun orada cübbeleriyle duran? 200 kişi civarındaydı. Sadece İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde 180 akademisyen var. Sadece İstanbul Üniversitesi’nde binlerce akademisyen var. Düşünebiliyor musunuz hepi topu 200 kişi. Üzerimize ölü toprağı serpilmiş. Niye üç maymunu oynuyoruz? İstisnaları bir kenarda tutarsak sadece dindar muhafazakar denilen çevre değil yani işte sanatçısından entelektüeline kadar sol çevreden milliyetçilere, liberallere kadar  büyük bir kısmı, gerçekten bırakın üç maymunları oynamayı, adeta el ovuştururcasına ya bir an önce şu Gazze işi bitse de bu gündemden düşse havası içerisinde.

Gazze’deki soykırımı telin etmek için, hırsıza hırsız demek için Müslüman olmak gerekmiyor, insan olmak yeterli. İnsansan hayır diyeceksin. Özellikle akademik ve entelektüel çevre açısından yani akademinin, üniversitenin en önemli özelliği universal/evrensel düşünmedir. Bunun da temeli özgürlüktür. Özgür düşünme, baskı altında olmama, birilerinin kuklası gibi davranmama, krala gerektiğinde çıplak demek akademik ahlakın gereğidir. Yanlışa yanlış diyeceksin güç ve iktidara kul olmayacaksın. Üniversitenin temel özelliği bunlardır. Bugün Yale’den Harvard’a kadar birçok akademisyen ve öğrenci kendi kariyerini ortaya koyarak zulme hayır diyorsa bu çok onurlu bir şeydir. Üniversite insana gerçekten onurlu bir duruş kazandırmalı. Peki, bizde neden böyle bir şey yok? Çünkü üniversitelerimiz maalesef gerçekten üniversite olamadı. İnsanlar sosyal medyada suya sabuna dokunmayan uyduruktan meselelerde kılık kır yararcasına argümanlar geliştiriyorlar; tahliller yapıyorlar, atışıyor ama bu meselede herkes sessiz. Neden böyle? Çok basit hesaplar yapılıyor akademide. “Acaba Gazze’deki soykırımı lanetlersem  ABD’den gelecek davetler kesilir mi?”  “Herhangi bir Filistin’e destek eyleminde yer alırsam kariyerimde bu ileride karşıma bir fatura olarak çıkartılır mı?” gibi şeyleri düşünen insanlardan akademisyen, bilim insanı, entelektüel olmaz. Kim olursa olsun ama zulüm kimden gelirse gelsin zalime zalim diyeceksiniz mazlumun yanında yer alacaksınız. “

- Advertisment -