Ana SayfaYazarlar24 Haziran (6) MHP ve İYİ Parti (*)

24 Haziran (6) MHP ve İYİ Parti (*)

 

24 Haziran’da her partinin seçmeni, yeni seçim sisteminin de verdiği imkânla, az ya da çok stratejik kararlar verdi. En stratejik davranan seçmen ise MHP seçmeni oldu. Bu da seçimin en beklenmedik sonucuna yol açtı. Zira seçim öncesinde yapılan bütün sondajlarda MHP’nin oy oranının eridiği belirtiliyordu. Ancak çok şiddetli bir parti içi mücadeleden geçmesine, mahkeme kapılarında sürünmesine ve sonunda içinden İYİ Parti gibi yeni bir parti çıkarmasına rağmen, MHP güç kaybetmedi. Parti, 1 Kasım’daki oyuna yakın bir oy almayı başardı.

 

MHP’nin bu “sürprizini” açıklayabilmek için, öncelikle son üç seçimde MHP ile AK Parti arasında yaşanan oy geçişlerine bakmak gerekir. 7 Haziran 2015’de MHP % 16.29,  AK Parti ise % 40.87 oy aldı. Bu sonuç, AK Parti’nin tek başına hükümet kurmasına yetmiyordu. Partiler arasında yürütülen koalisyon görüşmelerinden de bir sonuç çıkmayınca, Anayasa gereği halkın hakemliğine başvurma mecburiyeti doğdu. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen sürede, hendekler ve şehir çatışmalarının sebebiyet verdiği kaotik ortam, seçmen tercihlerini kökten değişikliğe uğrattı. 1 Kasım’da sandıklardan AK Parti % 49.50 ile güçlü bir hükümet olarak çıkarken, oylarında % 4.5 puanlık bir kayıp yaşayan MHP ise % 11.90’a geriledi.

 

“Beka” kaygısı

 

Seçmenin kararının böyle tecelli etmesinin nedeni “beka” kaygısıydı.  Beş ay önce MHP’yi kanatlandıran milliyetçi seçmenin önemli bir parçası, ülkede baş gösteren güvenlik açığının önünü almanın ve tehlikenin üstesinden gelmenin ancak kudretli bir tek parti iktidarı ile mümkün olabileceğine kanaat getirerek 1 Kasım’da yönünü AK Parti’ye kırdı. 7 Haziran’da 7,520,006 olan MHP oyu, 1 Kasım’da 5,694,136’ya düştü. Yani peş peşe yapılan iki seçim arasında MHP, iki milyona yakın oyu AK Parti’ye kaptırdı.

 

Bu keskin kayıp MHP içinde sert bir mücadelenin fitilini ateşledi. Bahçeli’nin artık miadını doldurduğunu ve MHP’yi küçülttüğünü ileri süren muhalifler, parti yönetime isyan bayrağı açtı. Bizzat Bahçeli tarafından belirlenen delegeler artık Bahçeli’nin bırakıp gitmesi için sahaya indi. İşte tam bu noktada Bahçeli çok kritik bir tercih yaptı ve AK Parti’ye yanaştı. Hükümete vermeye başladığı desteği 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra daha ileri bir boyuta taşıdı. Erdoğan’ın hayallerini süsleyen başkanlık sistemi için AK Parti’ye açık çek verdi. İki partinin birlikte hazırladıkları anayasa değişiklik önerisi halktan vize aldı ve MHP âdetâ “milli koalisyonun” fiili ortağı haline geldi.

 

Hayat öpücüğü

 

AK Parti ile kurulan ortaklık Bahçeli’ye iki noktada hayat öpücüğü oldu. Biri, partideki konumunu muhafaza etmesiydi. Parti içi muhalefetin olağanüstü kurultay toplama girişimleri, hükümetin ve hükümet etkisindeki yargının müdahaleleri ile bertaraf edildi. Böylece Bahçeli’nin koltuğu — hükümet eliyle — muhafaza altına alındı. Diğeri ise, iktidarın hem faaliyetlerinde hem de dilinde MHP’nin tesirinin artmasıydı. MHP’nin iktidar paydaşı olmasıyla beraber, bir taraftan MHP kadroları devlete daha fazla nüfuz eder hale geldi, diğer taraftan da milliyetçilik yaygın ve egemen söyleme dönüştü. Hattâ AK Parti bazı konularda MHP’yi bile sollayan bir milliyetçi dile savruldu.

 

Milliyetçiliğin bu kadar fazla köpürtülmesi, doğal olarak MHP’ye yaradı. 1 Kasım’da MHP’den AK Parti’ye olan yönelme durdu. 24 Haziran’da oylar bu kez AK Parti’den MHP’ye doğru bir seyir izledi. 1 Kasım’da oylarının neredeyse yarısını İYİ Parti’ye kaptırmış olmasına rağmen MHP’yi aynı oranda tutan da bu seyir oldu. MHP, kendisinden İYİ Parti’ye giden oyların yerini AK Parti’den kendisine gelen oylarla doldurdu.

 

Yasama ve yürütmenin etkin gücü

 

Metropoll’un bulgularına göre, 24 Haziran’da MHP’nin aldığı % 11.10’luk desteğin 5.2’si 1 Kasım’da MHP’ye, 4.3’ü de 1 Kasım’da AK Parti’ye oy verenlerden geldi. MHP seçmeninin stratejisi burada beliriyor; milletvekili seçimlerinde partilerine dönen MHP’liler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise blok olarak Erdoğan’ın arkasında durdu. 24 Haziran’da MHP’ye oy verenlerin % 92’si Erdoğan’ı tercih etti.

 

Bir yandan Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini, diğer yandan da Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu elde etmesini sağlayan bu strateji sayesinde MHP, hem yürütmede hem yasamada etkin bir güç oldu. Dolayısıyla MHP’nin 24 Haziran’dan kazançlı çıkanların başında geldiğini söylemek abartı sayılmamalıdır.

 

Küçümsenmemesi gereken bir başarı

 

İYİ Parti, 25 Ekim 2017’de resmi olarak kuruldu. Kuruluşundan sekiz ay gibi kısa bir süre sonra ise seçimlere katıldı. İYİ Parti milletvekili seçimlerinde % 9.96, partinin cumhurbaşkanı adayı olan Genel Başkan Meral Akşener ise % 7.29 oy aldı.

 

Bir partinin kuruluşunun üzerinden bir yıl bile geçmeden girdiği bir seçimde % 10 oy oranına ulaşması küçümsenecek bir başarı değildir. Unutulmamalı ki HDP geleneği, ancak çeyrek asırlık bir mücadelenin ardından % 10 barajını aşacak bir seviyeye ulaşabilmişti. Dolayısıyla örgütlenmesini tamamlamayan, kadrolarını oluşturamayan ve bir sandık tecrübesi bulunmayan İYİ Parti’nin, dar imkânlarla girdiği bir baskın seçimde beş milyona yaklaşan bir oy alması yabana atılamaz.

 

İYİ Parti’nin bu başlangıcı, muhalif kanatta bir boşluğun olduğuna ve seçmenin arayış içinde olduğuna işaret ediyor. Nitekim İYİ Parti’nin oy havuzunu CHP ve MHP’den gelen oylar dolduruyor. KONDA’nın tahliline göre, 2018’de İYİ Parti’ye oy veren seçmenlerin yaklaşık % 25’i 2015 Kasım’da CHP’ye, % 60 ‘ı da MHP’ye oy vermiş. Partinin geriye kalan % 15’lik desteği ise, daha önce diğer partilere oy veren veya daha önce oy kullanmayan seçmenlerden gelmiş (http://konda.com.tr/tr/rapor/24-haziran-sandik-ve-secmen-analizi/).

 

Metropoll’ün verileri de benzer bir resmi ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, İYİ Parti’nin aldığı % 9.96’lık oyun 5.1 puanını MHP’den, 2.7 puanını da CHP’den gelen oylar oluşturuyor.

 

Oyların bölgesel dağılımı incelendiğinde İYİ Parti’nin Ege, Marmara ve Akdeniz kıyılarında milliyetçi ve seküler bir tabana yaslandığı söylenebilir. İYİ Parti, buralarda MHP ve CHP’den rahatsızlık duyan seçmen için bir alternatif oluşturmuş durumda. İYİ Parti’ye AK Parti’den de yaklaşık bir puanlık bir oy akışı olmuş. Bunun, geçmişte DYP ve ANAP gibi partilere oy verip sonradan AK Parti’ye yönelen klasik merkez-sağ seçmen olduğu tahmin edilebilir.

 

İddianın altında kalmak

 

Türkiye gibi kutuplaşmanın yüksek oranlarda seyrettiği ve seçmen tercihlerinin — partilerin performansından ziyade — kimliklere göre belirlendiği ülkelerde, yeni bir siyasi partinin sandıktan hatırı sayılır bir oyla çıkması güç bir iştir. İYİ Parti bu güçlüğün üstesinden geldi ve girdiği ilk seçimlerde % 10 oy aldı. Ancak parti 24 Haziran’a dair öyle büyük lâflar etti ki, normalde başarı sayılması gereken bu netice bir başarısızlık olarak kabul edildi.

 

İYİ Parti’nin Meclis seçimlerinden beklentisi % 20 civarındaydı. Bunun ancak yarısı kadar oy toplayabildi. Asıl iddia ise cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkindi. Akşener, ilk turda Erdoğan karşısında en fazla oyu kendisinin alacağını, ikinci turda da Erdoğan’ı geçeceğini belirtiyordu. Muhalefetin Abdullah Gül etrafında birleşmesine karşı çıkmasının nedeni de buydu.  Fakat 24 Haziran’ın akşamında Akşener’in, Demirtaş’ın da gerisinde kalarak, seçimi dördüncü sırada tamamladığı görüldü. Sonuç, Akşener açısından tam bir sükût-u hayaldi.

 

Akşener’in iddiasının altında kalmasıyla parti içinde çalkalanma başladı. Genel Başkan için ağır laflar sarf edildi. İttifak siyaseti, aday profili ve seçim söylemi hakkında sert eleştirilere muhatap olan Akşener de olağanüstü kongre kararı aldı ve kongrede de aday olmayacağını açıkladı. Partililer, Akşener’i bu kararından vazgeçirmek ve genel başkanlığına devam etmesini sağlamak için yoğun bir çaba gösterdiler/gösteriyorlar ama bu konuda henüz bir netliğe ulaşılmış değil.

 

Parlak olmayan gelecek

 

Eğer Akşener kararında ısrar eder ve genel başkanlığı bırakırsa, İYİ Parti’nin varlığını sürdürme olanağı kalmaz. Çünkü İYİ Parti, bir fikir partisi biçiminde yola çıkmadı, bir şahıs partisi olarak kurgulandı ve bütün hikâyesini Akşener’in kimliği üzerinden ördü. Akşener’in ayrılması halinde bu hikâyeyi yeni bir isme uyarlamak ve onunla sürdürmek imkânsız. Akşener’in yokluğunda vekiller — büyük bir ihtimalle — kendilerine daha güvenli yer aramaya başlarlar ve parti dağılma sürecine girer.

 

Peki, Akşener dönerse ne olur? Şüphesiz, Akşener’in eli kuvvetlenir; kendisine muhalif olanları tasfiye eder ve partiyi dilediği gibi düzenler. Lâkin Akşener’in güçlenmesi, İYİ Parti’nin de güçlenmesini ima etmez. Gerek seçim sürecinde ve gerek seçim sonrasındaki yönetim tarzıyla Akşener, arayış içindeki seçmen için doğru bir adres olmadığını belli etti. Akşener ve partisi, topluma alternatif bir gelecek ve siyaset önerisi sunamadı; yalnızca hoşnutsuzluklar üzerinden yol almaya çalıştı. Bir noktaya kadar geldi ama bundan ötesine gidebilmesi çok zor. Velhasıl — Akşener ister olsun ister olmasın — İYİ Parti’yi parlak bir akıbetin beklediği kanısında değilim.

 

Bir noktayı daha vurgulayıp İYİ Parti bahsini kapatacağım: Evet, İYİ Parti’nin bir geleceği yok; ama geleceği olmayan bu parti 24 Haziran’da üstlendiği rolle Türkiye’nin geleceğine damga vurdu. Akşener — ısrarla ve inatla — müttefiklerinin üzerinde uzlaştığı Gül’ün adaylığına karşı koydu. Partisiyle birlikte Gül’ün önünde bir bariyer oluşturup Erdoğan’ın başkanlığına giden yolun taşlarını döşedi.

 

Kimbilir, belki de ona ve partisine yüklenilen vazife ve biçilen işlev buydu. Vazifesini hakkıyla tamamladı ve işlevini yerine getirdi. Artık siyaset sahnesinden çekilse de olur çekilmese de!

 

(*) Bu yazı önce 1 Ağustos 2018 tarihinde Kürdistan 24’te yayınlanmıştır.

http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/0c2f9ec2-6ac6-4281-9312-9b24a13dd340

 

- Advertisment -