“Evren istifa”… Ankara caddelerinde 12 Eylül 1980’den beri bu ses ilk kez bu kadar güçlü duyulmaktaydı. 12 Mart 1989 günü Ankara’da Zaman gazetesinin düzenlediği Kuran Sempozyumu’na katılan 60 başörtülü kadın, Kocatepe Camii’nde öğle namazını kıldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler. Onları “provokasyonlara” karşı uyaran erkeklere “korkaklar” diye bağıran kadınlar, Kenan Evren aleyhine attıkları sloganlarla Selanik Caddesi’ndeki Anayasa Mahkemesi binasına doğru yürürken kısa bir süre karşılarında polisi buldu. Kadınlar yaka paça gözaltına alınırken polise “Siz Müslüman değil misiniz” diye bağırıyordu. Savcı Nusret Demiral, 10’u hakkında dava açılacağını söyledi.
Gösteriler bütün Türkiye’de haftalarca sürdü. Bir hafta sonra İstanbul’da yapılan gösterilerde başörtüsü yasağı ve Halepçe katliamını aynı anda protesto eden gruplar için gazeteler “hem bölücü hem de şeriatçı” olduklarını yazacaktı.
Gösterilerin sebebi Başbakan Turgut Özal’ın girişimiyle başörtüsüne özgürlük için Meclis’ten geçirilen düzenlemenin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınıp iptal edilmesiydi.
Bu iptal kararının gerekçesiyle başörtüsü yasağı hukuken başlamış oldu.
Karar üzerine Özal, darbe anayasasını değiştirmekten bahsediyor, Anayasa Mahkemesi’nin Meclis üzerinde olmadığını söylüyor karşısında “Başbakanı uyardım” diyen Evren’i, “Durumu izliyoruz” diye açıklamalar yapan Genelkurmay’ı, Anayasa Mahkemesi’ni savunan SHP lideri İnönü ve Demirel’i bulmuştu. Genelkurmay Başkanı Torumtay Özal’ı ziyaret etmiş, darbe iddiaları dolaşıma girmiş, Genelkurmay, “Bu görüşmeyle türban meselesi bitti” açıklaması yapmıştı.
Özal’ın karşısında Evren’le yan yana duran cephede bütün gazeteler, iş adamları hatta onların eşleri, sanatçılar da vardı.
Türkiye’nin en ünlü, zengin kadınlarının imzaladığı 3643 imzalı mektup şöyle başlıyordu:
“Sayın Cumhurbaşkanımız, aşağıda imzası bulunan biz Türk kadınları, son yıllarda giderek daha ciddi boyutlara ulaşan irtica tehlikesi karşısında Atatürk ilkelerini ve özellikle laik Türkiye cumhuriyetini var gücümüzle korumaya kararlı olduğumuzu bilginize arz etmek için bu mektubu yazıyoruz… Bizleri sözde baş tacı ediyormuş gibi gösteren fakat aslında tanıklığına güvenilmeyen, miras hakkı kısıtlanan, eşi kumalarla bölüşmeye mecbur edilen iffet ve namusu eteğinin boyu ve başının örtüsü ile ölçülen sessiz birer hizmetkâr konumundan Atatürk ilke ve devrimleri ile laik cumhuriyet kurtardı. Kısaca bugün tüm varlığımızı ve gücümüzü Atatürk ilke ve devrimlerine borçluyuz…”
Mektubun altında ismi olmayan yoktu: Deniz Adanalı, Sezen Aksu, Leyla Alaton, Necla Arat, Sibel Asna, Gülsün Bilgehan, Nükhet Duru, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Beyhan Eczacıbaşı, Yıldız Kenter, Jale Parla, Şükran Ketenci, Sevin Okyay, Pınar Kür, Zeynep Oral, Melek Taylan, Leyla Umar, Nermin Abadan Unat…
Hatta erkek imzacılardan Zeki Alasya, Doğan Hızlan, Bülent Eczacıbaşı, Melih Aşık, Coşkun Kırca, Bahri Savcı, Tarık Zafer Tunaya…
Mektup 17 Mart 1989 günü İstanbul’da Harbiye Orduevi’nde Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sunuldu. Evren’e mektubu törenle teslim eden kişi Prof. Dr. Aysel Ekşi’ydi. "Türbana karşı" bu bildiri, Ekşi’nin kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ilk eylemi oldu.
Başörtüsüne karşı Beyaz Türk kadınların isyanı Kenan Evren’e mektup yazmakla sınırlı kalmadı. 11 Nisan 1989 günü yine Prof. Dr. Aysel Ekşi’nin başkanlığındaki ÇYDD, Çağlayan Parkı’ndan Şişli’ye doğru “Laikliğe bağlıyız, saygılıyız” pankartının arkasında yürüdüler.
Yürüyüşün katılımcı kitlesi de çok renkliydi. Suna Kıraç, Leyla Alaton, Türkan ve Beyhan Eczacıbaşı, Leyla Umar, Sema Doğan, Türkan Saylan…
Gösterici kadınlar; “Atatürk Türkiyesi’nde çağ dışı görüntüleri ve çağ dışı kafaları reddediyoruz” dediler. Böylece türban karşıtı hareket bütün klişeleriyle ortaya çıktı.
Prof. Ekşi’nin “İrticaya” karşı mücadelesi burada da bitmedi. Gençlerde dini saplantıların arttığına ilk o dikkat çekti, İmam Hatip okullarında okutulan kitapların rejime aykırılığını o tespit etti, kadınlara şeriatçılarla mücadele yöntemleriyle ilgili konferanslar verdi.
1999 depreminden sonra esas büyük depreme ise şöyle dikkat çekti: “Dinci çevrelerin telkinleri sonucu, küçük çocuklar, 'Dua etseydim, bu başımıza gelmezdi' türü suçluluk duygusu yaşadılar. Pek çok genç dinde çare arama çabası içine girdi…”
Aysel Ekşi, laik Kemalist duyarlılığın İslamofobik bütün söylemlerini temsil etmekle kalmadı aynı zamanda devletin bütün acil durumlarında imdada koşan bir sivil toplumcu oldu. Daha sonra Jandarma’yla koordineli çalıştığı ortaya çıkan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’yle 2005’ten itibaren “sözde Ermeni Soykırımı iddialarına” karşı konferanslar düzenlediler.
29 Nisan 2007’de Çağlayan’daki Cumhuriyet Mitingine Türkan Saylan, Necla Arat, Nevşin Mengü, Nur Serter ile birlikte çağrı yapan kadınlardan biri de oydu.
Tam o sıralarda The Times gazetesinden Janice Turner’ın 'İslam ve Türkiye'deki Büyük Türban Savaşı' adlı haberinde görüştüğü Aysel Ekşi’nin Turner’ın “bayan Gül’e de gideceğini” söylemesi üzerine masaya yumruğunu vurup şöyle haykırdığını yazdı gazete: “O kadından nefret ediyorum”
“Dinciler toplum üzerindeki istedikleri egemenliği daha fazla genişletmekte kendilerini özgür hissedecekler. Tıpkı Suudi Arabistan’da ya da Malezya’da halen yaşanmakta olduğu gibi” diye yazdığı son yazılarından birinin başlığı “İmamların Gücü”ydü.
Gazeteci ve CHP vekili Oktay Ekşi’nin de eşi olan Aysel Ekşi geçen hafta vefat etti. Onun için bir taziye ilanı da Zaman gazetesinde çıktı. Taziyenin altında "Kâinat İmamı Fethullah Gülen"in imzası vardı…
Neyse ki laiklik tehlikede değildi artık…