Ana SayfaYazarlarHalkın Erdoğan’a desteği daha da artacak

Halkın Erdoğan’a desteği daha da artacak

 

Amerika’da görülmekte olan Reza Zarrab dâvâsının yankıları sürüyor. Dâvâya sadece kendi tekilliği içinde cereyan eden bir vaka olarak bakarsak, ağaçlardan ormanı görmeyen bir perspektif sergilemiş oluruz. Zira unutmayalım ki dâvâyı, geri planda diğer parametrelerin daha etkili ve belirleyici olduğu bir diyalektik doğurdu. 

 

ABD, 2012 MİT krizinden bu yana Türkiye’yi kuşatmayı esas alan bir strateji izliyor. Böylece 80 milyonluk ülkeyi yeniden kendi arzularına evet diyen bir partnere dönüştüreceğini düşünüyor. Dış kuşatmayı KCK-PYD, iç kuşatmayı FETÖ üzerinden yapıyor. Türkiye buna direniyor. “Bağımsız Kürdistan”  kartına karşı komşularıyla işbirliğine gidiyor. Akdeniz’e uzanacak bir “Kürt kuşağı”na karşı Rusya ve İran’la yakınlaşıyor. Gelecek bize, Amerika’nın Türkiye’yi istediği noktaya çekebilmek için ülke üzerindeki kuşatmayı daha da derinleştireceğini, Türkiye’nin ise kuşatmaya karşı başka oyun planları geliştireceğini söylüyor.

 

Bu parametreler görülmeden tek başına dâvâ ele alınırsa, sadece yanlışları (verildiği iddia edilen rüşvetleri) görürüz. Ancak o yanlışların örttüğü gerçekleri (operasyonu, kuşatmayı) gözden kaçırmış oluruz.

 

Dolayısıyla Amerika bu dâvâyı kurgulamıştır. Kurgularken Türkiye halkının siyasi tercihlerinde değişiklik yaptırmayı, ülke yöneticilerinin yolsuzluğa bulaştığı yönünde algı oluşturmayı, ambargoyu deldiği için yüklü ekonomik cezalar kesmeyi, böylece ülkeyi ekonomik açıdan istikrarsızlaştırmayı öngörmüştür.

 

Herkese görev düşüyor

 

Ancak hakikati sadece bu şekilde görür ve devamını getirmezsek, yine hatâ yapmış oluruz.  Daha karmaşık ve çoklu bir okuma gerekiyor. Ezici çoğunluğumuz — kişisel kanaatime göre mesela yüzde 90 gibi — dâvânın Türkiye’ye yönelik olarak kurgulandığında birleşiyoruz. Ancak iş dâvânın içine kodlanmış usulsüzlüğe gelince ayrışıyoruz. İktidar usulsüzlüğün görünür kılınmamasına ve sessizce geçiştirilmesine; muhalefet ise usulsüzlüğün vicdanları kanatan bir yaraya dönüşmesine, dolayısıyla iktidarın bundan zarar görmesine çalışıyor.

 

Karşımızda rasyonel bir çıkmaz var. Eğer dâvâ Türkiye’ye, Türkiye’nin seçilmiş iktidarına karşı kurgulanmışsa, biz o zaman dâvânın içine kodlanmış, gerçekleştiği iddia edilen usulsüzlükleri nasıl göreceğiz? Bunu iktidara karşı bir güvensizlik nedeni olarak mı değerlendireceğiz? Yoksa iktidarın yaptığı gibi görmezden mi geleceğiz? Muhalefetin gördüğü gibi davranırsak, Amerika bu dâvâ ile güttüğü amaca ulaşmış olmaz mı? Ama iktidar gibi görürsek o zaman da usulsüzlüklerin ülkeyi çürütmesine göz yummuş olmaz mıyız?

 

Tüm bu soruları sorarken bir boyutu daha genel kavrayışımız içinde düşünmeliyiz. Dâvânın itirafçı üzerinden servis edilen rüşvet kısmı, tabii ki görmezden gelinemez. Ama burada önemli olan, yolsuzlukların yargı konusu yapılıp yapılmadığı değil. Mesele bu hakkın Amerika’ya verilmesidir. Bu hakkı Amerika’ya verirsek, “Türkiye’de adalet yok” duygusu ve düşüncesi oluşturmuş, “Türkiye’de olmayan adaleti ancak Amerika’dan ithal edebilirsiniz” tuzağına düşmüş oluruz.

Muhalefet tabii ki eleştirel davranacak, bu onun doğal hakkı. Gene de resmin tamamını görerek, tarihi günlerden geçtiğimizi de düşünerek daha sorumlu muhalefet yürütmesi umulur. İktidarın da yolsuzlukla mücadele yasalarını caydırıcı hale getireceği yönünde kamuoyuna inandırıcı bir vaatte bulunarak bir tür şeffaflık yol haritası belirlemesi, en ideal çözüm gibi görünüyor. Eğer bu noktalarda buluşursak, dâvânın ülkeyi istikrarsızlaştırmasının önüne geçmiş, kendi işimizi de kendimiz görmüş oluruz.

 

Halk ne düşünüyor?

 

Peki, tüm bu karışık ve çoklu hakikat fenomenleri, halkta nasıl bir karşılık yaratır? Halk, Amerika’daki Zarrab dâvâsını nasıl görüyor? Dâvânın Türkiye’ye yönelik hem bir operasyon, hem de rüşvet boyutu var. Hangisi halkı daha çok etkiler? Bugünlerde bu soruların halk içindeki olası karşılığını araştırıyorum.

 

Anketçi bir firma değilim. O yüzden tüm ülkeyi temsilen binlerce kişi ile bir nabız yoklaması yapamam. Uzun yıllardır İstanbul’un bir varoşunda oturuyorum. Varoşlarda ülke algısının nasıl geliştiğini, algının hangi parametreler üzerinden inşa edildiğini iyi biliyorum. Bizim mahalle bakkalını, kapı komşuyu, fırın çalışanlarını, sokak müdavimlerini, tüpçüyü, terziyi, esnafı kapsayan bir araştırma oldu benimkisi.

 

Çıkan sonucu vereyim. Halk dâvâda Amerika'nın kırdığı, örselediği bir “milli gurur” görüyor. Dâvâya da Erdoğan’ı ve ülkeyi hedef almış bir operasyon gözüyle bakıyor. Rüşveti görmesine görüyor; ama rüşveti öne çıkarmayan, operasyonu daha fazla önemseyen bir okuma yapıyor.

 

AK Parti bu zor günlerde tuzaklara ve algı yöneticiliğine karşı uyarıcı, provokasyonlara karşı dikkatli, savunma bariyeri oluştururken de daha kuşatıcı ve sabırlı hareket etmeli.

 

- Advertisment -