Ana SayfaYazarlarKavramlar resimsiz kalacak

Kavramlar resimsiz kalacak

 

19.yüzyıl filozofları görsellikle şimdikiler kadar içli-dışlı değilmiş, Plastik sanatlarla meşgul sanatçılarsa kavramsal/kuramsal sözle mesafeli olmuş. Haliç’te büyüyüp Paris’te bildiğimiz sanatçı olmuş Yüksel Arslan. Burjuva konformizminin asla yanaşamayacağı üç düşünür Marx, Nietsche ve Freud’u, hatta Marquiz de Sade’i görselleştirirken mesafelerin üzerinden atlayıp, artı-değerden, yabancılaşmaya;  kavramların, sosyal sınıfların, üretim ilişkilerinin imgelerini resmetmiş. Kapital’in resmi yapılır mı? Yapmış. Yanlış anlamaya da yol açmamalı atölyesindeki ilham aldığı nesnelerle kuşatılmış masasında sabah-akşam okuduğu metinlerin okunmasını kolaylaştıracak illüstrasyonlar yapmıyor, onları da ilham malzemesi arasına katmanın yolu diye bellediği resmederek tasvirlerini yapıyordu. Kısacası resimlerini yaparak anlıyordu. Yukarıdaki mezarlığın resimsel tasvirini çocukluğunu anlatan yalın sözleriyle birlikte okuduğumuzda kendisine çıkış yolu olarak bu zorlu düşünürleri seçtiren zor başlangıcın psişik malzemesinin adeta psikanalitik bir bilinçle dile, resme gelişinin de tanığı oluyoruz.

Tuallerini örten, boyayan malzemeyi satın almayıp kendi üreten bir sanatçıydı. Hatta gençliğinde onları doğadan aracısız üretme yolunu keşfettiğinde hazır malzemeyle üretilmiş eski resimlerini atıp herşeye yeniden başlamış. Koskoca binayı tıka-basa doldurmuştu resimleriyle. Dostu Levent Yılmaz’ın küratörlüğünde artık dersane olan Santral-İstanbul-ÇSM (Çağdaş Sanatlar Merkezi)’nin rakipsiz en cazip sergisiydi. “Marx görmeliydi.”demeden edemiyordu insan.

 

 

Sergi boyunca birkaç ay Santral’ın o zamanki konukevinde kalırken, neredeyse Tamirhane’ye de yerleşmiş, adeta parçası olmuş, eserleri kadar sohpetleriyle de şenlendirmişti kampüsü…

 

 

Marksist literatür, Engels’in bilinen kitabı hariç Henri Lefebvre’e kadar kenti görmemiş, ilgilenmemişti. Arslan kenti de resmetti. Komünüyle modern tarihin ilk komunist devriminin sahnesi olan yaşadığı kent Paris’i aşağıki resminde birbiriyle büyük meydanlarda düğümlenen Haussmann bulvarlarıyla resmederken Haussmann’ın o bulvarlarla kentin dışına ittiği emekçi sınıfları kentin çevresine, elele dayanışma halleriyle koruyucu duvarları olarak dizdi.

 

 

Emek-sermaye zıtlaşmasını fabrikadan kente de taşıdı. Spekülasyon malzemesi  olarak da, emeğin meşakkatinin ürünü olarak da resmetti. Aşağıdaki içinde kent dokusuyla o el emeğin meşakkatinin izi, nasırlaşma diye de sermayenin “avuç içi” diye de yorumlanabilir.

 

 

Tipik bir ressam olarak yüz ifadesi resmetmek hep cazip geldi, portre yapmaktan hiç yorulmadı.

 

 

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik