İletişim, bir yayınevi olmaktan öte, 12 Eylül’80 ertesinin muhalif ve kollektif sol siyasi projelerinden biriydi. Murat Belge ve Ömer Laçiner’in Birikim dergisi ve yayınları çevresinde kümelenmiş farklı kuşaklardan aydın çevreleri buluşturmuş bu proje, 80 ertesinin uyuşturup ahmaklaştırarak nefessiz bırakan sosyal/siyasal ortamına farklı mecra ve alanlardaki yayınlarıyla reaksiyon verme inisiyatifi olarak şekillenirken, ilk önemli çıkışı haftalık Yeni Gündem dergisiydi. Dergi yakası açılmadık pek çok siyasal/sosyal konuyu gündeme taşımanın yanı sıra, muhalifliğini siyasetle sınırlamıyor, her türden ideolojik hegemonyayı da hasım belliyordu.
Örneğin, 70’lerde statükocu, ana akım, konformist medya ve kültür çevrelerince dışlanmış, sol çevrelerce de “kaderci” diye itibar görmemiş TV-yasaklısı Orhan Gencebay’ın, zannedildiği gibi yoz değil, şimdi artık herkesin bilip kabullendiği gibi ciddi bir müzik insanı olduğunu o derginin sayfalarına taşıdığı söyleşisiyle ele-güne karşı ilk ayan-beyan kanıtlayan Murat Belge olmuştu.
Kollektif bir sosyal proje olarak, tıpkı eski Bilgi Üniversitesi ve Açık-Radyo gibi 12 Eylül’ün kasıtlı şekilde kuraklaştırdığı kamusal ve kültürel alan boşluğunu doldurmayı üstlenmiş; özgül projesi olana kapısı açık bir proto-sivil toplum kuruluşu işlevi de gördü hep İletişim Yayınları. Genç bir meslektaşım İstanbul seminerleri dizisi hayalini, çalıştığı okul yerine İletişim’de Nihat ile birlikte gerçekleştirmişti. Ali Artun’un Mimarlar Odası, Çağdaş Sahne, Galeri Nev yönetimlerinden süzülme birikimini yayınla değerlendirmesi söz konusu olduğunda adresi yine İletişim olup bir niş olarak “sanat-hayat” dizisi çıkmıştı ortaya.
İletişim’in periyodik yayıncılığı da Yeni Gündem’le sınırlı olmadı: 70’lerin aylık akademik iddialı Toplum ve Bilim dergisi yayınını İletişim bünyesinde önce Huricihan İslamoğlu, son dönemde de Tanıl Bora editörlüğünde yeni bir soluk ve çehreyle sürdürürken Birikim de eski formatıyla darbe ertesi bıraktırıldığı yerden sürdürüyor sol motivasyonlu yayınını.
80’ler bir yandan da Türkiye’nin ansiklopediyle tanıştığı yıllardı; internet yoksunu dünyanın Britanica, Larousse gibi küresel markalı bilgi depolarının Türkçe’ye kazandırılması darbe yönetiminin öncelikli hasımlarından aydınlar için istihdam imkanıydı. Orta sınıfın dayanıklı tüketim malı sepetine giren bu yeni metanın stok artıkları da bir tür erken outlet pazarı işlevi gören günlük gazete promosyonu olarak dağıtılıyordu. İletişim, satıcıyla alıcı arasındaki ilişkinin şuursuzlukla müptezellik arasında salındığı bu ortama da anlamlı bir reaksiyon vererek başlıca iki ilgi alanından önce Türkiye’yi, sonra da sosyal mücadeleleri telif ansiklopedilerinin konusu haline getirdi. Bu birikim sonra, İletişim’in diğer Süperman’i Tanıl Bora editörlüğünde ”Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce” başlıklı daha kullanışlı 9 ciltlik derleme kitaplara dönüştürüldü.
Zengin ve çeşitli sosyal, siyasal ve edebi kitap külliyatını da sayarsak yayın dünyasında kayda değer bir yer tutan İletişim, yayınevleri içinde kıyas ölçütü işlevli belirleyici bir yer edindi.
Öyle ya; Türkiye’de de iki farklı yapıda yayınevi öbeği var. İlki, büyük banka medya vb. sermaye kuruluşlarınca büyükçe yatırımlarla kurulup işletilen ve niceliğe yönelerek ölçek ekonomisinden yararlanan mamut yayınevleri, diğeri mütevazi işletmeler olarak kurulup işletilen; tür, çeşit ve baskı sayıları sınırlı tanımlı alan ve türlere yoğunlaşmış butik yayınevleri. Artık bu iki uç ölçeğin ve ara ölçeklerin faaliyet çeşitliliği ve zenginliği sayesinde İletişim’in kurulduğu 80’lerle kıyas kabul etmez bir nicelik ve nitelikte yayın piyasasına sahipsek; bunda çeşit zenginliği kadar çok-satar niceliklerle de başa çıkarken, ancak satır-satır okunarak seçilecek türden bir butik yayıncılığın hassasiyetine de sahip bütün ölçeklerde birden istikrarlı bir standartta faaliyet ritmi tutturan; yöneticiliği sadece masa-başı bir iş gibi değil, hepsinden evvel adaplı bir işyeri etiği oluşturup, yazarından matbaası ve dizgisine, her şeyiyle ilgilenmek ve yoğunlaşmak olarak anlayıp enerjik ve angaje bir aktivist gibi sürdüren Nihat Tuna gibi ilkeli ve şuurlu yöneticilerin yönettiği İletişim Yayınları’na da borçluyuz.
Orta yaşlı ömründe bir de acıların en büyüğü evlat acısı tattığını yeni öğrendim. Zarif ve yatıştırıcı kişiliğinden en çok eşi ve İletişim’deki mesai arkadaşları mahrum kalacak. Başları sağolsun…