Kimin nasıl yaktığı biliniyor ( Soma madeni faciası ve Haydarpaşa restorasyonu yangınında da olduğu gibi. ) o da yüklenici firma sorumlularının ihmalinin kurbanı…
Haydarpaşa restorasyonunda yangın
Hatta kimin yaptığının da bilindiği sanılıyor da açık radyo Metropolitika programında mimar Korhan Gümüş ile kent plancı Raşit Gökçeli’nin konuşması yepyeni bir boyut getirdi: “Yapmak”tan ne anlaşıldığına bağlı; eğer maddi inşayı anlıyorsak tabii ki ortaçağın becerikli yapım ve çizim zanaatkârlarıyla yaptıran papalık müessesesi. Yok o katedrallerin ortaçağdan beri oynadığı maddi ve zihni sosyal rolün modern zamanlardaki farkındalığını anlıyorsak, 19.yüzyılın Parisli romancısı Victor Hugo’ya ayrıcalıklı yer açmak gerekecek. Hugo romanlarında katedral[ler]in sosyal işlevinin dini ibadet ritüelleriyle sınırlı olmayıp papanın ünvan aldığı sahne olmaktan metropolün meczuplarına yuva olmaya dek uzanan siyasi ve kamusal işlevlerini ifşa etmiş.
Dahası ortak sosyal belleğin kurucu nesnesi olduğunu da… Bugün artık kentler dışarı çıktığımız anda İstanbul’un en yüksek yapısı Saphir’i veya onun da içinde yer aldığı Levent-Maslak kuleler kümesini; Paris’te de La Defance kulelerini göremeyeceğimiz kadar büyüdü. ama ortaçağ Paris’inde dominant kent anıtı Notre Dame katedralini Bizans’da Ayasofya’yı veya Osmanlı İstanbul’unda Aya Sofya Fatih/Sultanahmet /Süleymaniye’yi görmeden/rastlamadan gün geçiremezmişiz… Mahalle camileriyle kiliseleri de aynı işlevi mahalle ölçeğinde görürmüş.
Sarayburnu silueti
Tarihsel ve topografik katmanlarıyla Levent-Maslak kulelerine yaslanan Dolmabahçe silueti
La Defans-Paris
Notre Dame-Paris
Zaten bunun farkında olan Osmanlı yönetimi de yeni bir yerleşme kuracağı zaman önce aslen toplanma/bir araya gelme işlevine işaret eden camisini inşa edermiş. Nitekim Dolmabahçe’ye taşıdığı sarayıyla birlikte Süleymaniye’deki eliti de civarına taşımak isteyen Osmanlı tepe yönetimi; Levent çiftliğine dahil av sahası tepelik alanı Teşvikiye olmaya teşvik için paşalara beylere yaptığı parselasyon planına göre parsel tahsis etmenin yanı sıra en azından cumaları toplanıp sosyalleşebilecekleri ve emniyette oldukları algısını canlandırabilmek için önce karşılıklı olarak camisini ve karakolunu inşa etmiştir. Bugün onlarla vali konağı arasında kümelenmiş apartmanların sahipleri o paşaların-beylerin iri köşk arazilerinin bölünerek oluşturulmuş apartman parselleri sahibi torunlarıdır…
Camii ve artık yıkılıp apartmanlaşmış köşklerinden biri eşliğinde Pervitich haritasında 30’lar Teşvikiyesi
Victor Hugo “ceci tuera cela” [bu şunu öldürecek] derken tabii ki bir 20. Yüzyıl yapısalcısı gibi kent algısının zihinsel yapısına teorik katkı yapmaya çalışmıyor, kendi deneyiminden hareket ediyordu. Romanlarını tefrika halinde yayınladığı zamanın yeni icadı günlük gazetenin katedralin yerine kolektif belleğin taşıyıcısı haline geldiğini ima ediyordu. Günümüzde de sabah kalkıp medya (artık öncelikle TV, sosyal medya) aracılığıyla dış dünyaya açılan biri İmamoğlu’nun mazbatayı almasından veya Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıdan habersiz akşamı edebilir mi? Evet, katedralin yüzlerce yıllık taşı gazetenin dünkü kağıdı karşısındaki bilek güreşini kaybetmeye başlıyordu.. Bu olgu; imgenin adım adım maddenin yerini alacağı ikiyüz yıllık bir sürecin başlangıcıydı: sonra önce radyonun sesi ile TV sonra da sosyal medyanın dijital görüntüsü de kağıdı bertaraf edecekti.
Violet le Duc ve Victor Hugo
İşte 19.yüzyılda yıpranmış katedrali yeniden-yapan Violet le Duc liderliğinde aynısını yapma iddiasındakiler değil, mecrasıyla birlikte yenilenmiş kolektif gündemin Notre Dame’ı unuttuğu bir ortamda onu edebiyat aracılığıyla hatırlatarak yeniden sahneye çıkaran Victor Hugo olmuş. Gümüş ve Gökçeli’nin başta dinlenmesini tavsiye ettiğim Açık Radyo söyleşisi yangının ardındaki bu hikâyenin ayrıntılarını anlatıyordu.
Kayıt Arşivi ve Podcast iTunes / RSS
Le Duc’ten gotik ilhamlı bir konstrüksiyon temsilleri
Makron katedrali aynen yapacağız demiş. Yapamazlar. Gümüş ve Gökçeli’nin söyledikleri gibi bu Türkiye’de de camilerin aynısını yapayım derken kitsch kopyalarının üretildiği Türkiye’deki onlarca anıttan farklı olması için neden yok. Paris’li olsalar da artık Hugo gibi hassasiyet ve becerilere sahip değiller.
Katedral yangınının günümüz kapitalizmiyle ilişkilendiren şu e-makale de okunmaya değer:
http://www.e-skop.com/skopbulten/notre-dame-neden-yandi/4832