Düşünce mirasını değerlendirmek bana düşmez, zerafetini ele veren yegâne karşılaşmamı anlatayım, 80’lerin başında Defter dergisini tasarlarken öğrencisi Meltem(Ahıska) ve İskender(Savaşır)’la destek istemeye Cihangir’deki evine gitmiştik, duayen bir hocayla dergi çıkarmaya kalkışmış gençler arasında geçecek malum başlangıç ertesindeki şu teklifini hala hiçbirimiz unutamayız: “Toplanacak yer bulamazsanız burayı kullanın, uygun görürseniz ben de katılırım.” Bu teklifsiz âlicenaplık karşısında dilimiz tutulup hakkıyla teşekkür dahi edemeden ayrıldık. Daha derin iz kalacak tek seferlik görüşme de hatırlamıyorum.
Hakkında ciddi söz söylemem gerekse şunu söylerdim: Eğer Türkiye’de sol-sağ, dinci-laik kutuplaşmalarının yumuşayabilme imkanı olsaydı, başaktörü, âkil aklı O olurdu.
Ama şurası da muhakkak ki entelektüel yaşamının sonlarında dillere düşecek “mahalle baskısı” kavramsallaştırması onunla hatırlanma tehlikesi nedeniyle şanssızlığıydı.TV yorumculuğunun şiştiği bir zamanda verdiği tüketimi/oynaması kolay bir oyuncaktan öte bir de her kilidi açacağı sanılmış bir maymuncuktu o kadar.