Ana SayfaYazarlarSınırlar silinirken...

Sınırlar silinirken…

 

Siyasi, tıbbi, kalbi, fiziki sınırların usul usul silindiği bir yüzyıldan, sınırsız bir dünyanın/teknoloji destekli ruyalar dünyasının eşiğindeyiz…

 

Gazeteler yapay embriyo haberi verdi: Cambridge Üniversitesi araştırmacıları, fare kök hücreleriyle dünyanın ilk suni embriyosunu üretmeyi başarmış.Kısırlık tedavisinde dönüm noktası olması beklenen bu buluşu Science dergisi yayınlamış; fareden alınan iki farklı kök hücrenin 3 boyutlu yazıcı kullanıp suni embriyoya dönüştürüldüğünü…Embriyonik kök hücrelerle plasentadan alınan ekstra embriyonik trofoblastik kök hücreler kullanılan çalışma, memelilerde döllenen yumurtanın bölünerek embriyonik kök hücre oluşturduğu esasından yola çıkarak, vücudun ana hücreleri olarak bilinen bu hücrelerin embriyoda bir araya gelerek, olgu nlaşmamış embriyonik yapıyı oluşturduğunu anlatıyor.

 

Araştırmayı yöneten prof.Coetz, farklı kök hücre türleri arası etkileşimin embriyo gelişiminde önem taşıdığını bilseler de hücrelerin bir arada çalışıp birbirlerine yol gösterdiğine çok şaşırdıklarını belirtmiş.İngilterede araştırma için tanınan ya sal sürenin, yani ikinci haftaya kadar gelişmeyi sürdürmeyi başaran araştırmacılar aynı tekniğin suni insan embriyosu için kullanılacağını söylemiş.

 

Silinen kaçıncı sınır bu? Gidiş iyiye mi, kaosa mı? Umut teknolojilerinin ne kadarı hayatın, insanın umudu olabilir?(Tabir N.Rose’un, alıntılayan N.Şişman, age)

 

Peki duygular, kökler, aile, kader bu kaosta nerde?

 

Gelin de sayın Nazife Şişman’ın ‘yeni insan’ adlı, alt başlığı ‘Kaderle Tasarım Arasında’ olan kitabını düşünmeyin şimdi…(Timaş/düşünce dizisi, 2011) Ben okumaya yeni başladım , sahaf sitesinde zor buldum, şöyle bir karıştırınca hayli heyecanlı ve konulara bam telinden vuran bir sosyolojik teşhis ve çözüm çeşitliliği içerdiği fark ediliyor. )

 

Anlamın, insanın, dünyanın iki verimli çekirdeği hayat ve ölüm.Ama bu çekirdek umut ve çözüm kadar, risk ve insanı farklı cephelerden çürütebilecek bir toprakta, alışık olunmayan türde ölüm hakkı, üreme hakkı, hatta ölüme direnme hakkı yönünde deli sürgünler verebilir.Büyük insanlık ağacına ne olur peki?

 

Biyonikler, gen kopyası, yapay zeka, üremede sınırsızlık, tohum/yumurta bankal arı, ötenazi hakkı, organ nakli ve beyin ölümü kavramı, akıl karıştırmayı sürdürürken, hayatın hem katalizörü hem hedefi ve tedavisi sayabileceğimiz aşk nerede?

 

En güzel kızın yumurta hücresiyle üst zeka grubundaki akıllı, yakışıklı erkek tohumları satılık, parayı basan alır, hatta zahmet buyurup doğurmaz kadın, taşıyıcı anne kiralar, seçkin ve pahalı bebekler doğar, peki ya sonra?Sonrası hukuk ve tıp açısından kaos olabilir mi?Ümit teknolojileri kaos çiçeği açarsa ne olur?

 

Kardeşler arası ilişki, gen sakatlıkları, hukuki ve tıbbi kaostan sözedilebilir mi?

 

Yedek parçalarla habire ötelenen ölüm, kutsal ölüm,çözümsüzlüğün en büyük çözümü ölüm ne yapar, bu hengamede?

 

Döllenip, kendi deneyim sırasını bekleyen embriyolar ne olur, ne yapar, ne düşünür?Niye düşünmesin a canım?Onların yerine bilim kişileri mi düşünür?İş bitti, yapı paydos deyip, o araştırma sonlanınca, insan, o embriyo insanlar ne yapılır, çöpe mi süprülür?Laboratuar embriyolarının hayata dair umutlarını hangi tekno loji yok eder?Kader katipleri artık laboratuarda çalışan bilim kişileri olduysa, hangi alın yazısını, hangi mantık yahut mantıksızlıkla yazacak yahut silecekler ve insanlığın bu sınırsızlıkta, sınırların silinip durduğu bu yeni dünyada tepe sersemi edilmesinin çaresi ne olacak?

 

Embriyoya müdahale, kusursuz ırk peşindeki manyak nazi önderi haklı çıkarmaya yol gösterirse ya? Bu konuda önceki papalardan birinin buyurduğu gibi, ‘kopyalama yalnız Sophia Loren için geçerli olsun’ derse insanlık ve milyon tane Sophia, sayısız Rıghard Gere, Alain Delon, Antonio Banderas, Kıvanç Tatlıtuğ ortalıkta, bütün ışıltısını yitirmiş halde dolanır durursa, rollerinden ve tılsımlarından arınmış olarak …Avrupa’da boygösteren ırkçı liderler yeni Hitler’ler olarak arz-ı endam ettiğinde?…Seyreyleyin siz gümbürtüyü…

 

Yetmişlik loğusalar bebeklerini büyütmek için sonsuz ömür isterse, aynı tohumdan döllenmiş çocuklar eş olursa, dünyaya insan olarak açmak için içi içine sığmayan embriolar, laboratuarın onlara tanıdığı sınırlı ömür ve görevleri bitince, doğmayı bilmeden öleceklerini anlayıp, bu sona karşı çıkarsa, kim duyacak onları?

 

Daha iyi günler geldiğinde, çaresiz hastalıklara deva bulunduğunda şimdiki dünyada bir servet ödeyerek, asırlar sonra uyandırılmak üzere kendini donduran seç kinler, buzlar çözüldüğünde yaşayacaklarını, paranın çare olmadığını görünce, hasretle baş edemeyince, çok parası olmanın güçlü , ölümsüz , seçkin yapsa da, mutlu olmaya yetmediğini, yetmeyeceğini acıyla fark edince ne yapacaklar?

 

Forever Young adlı filmi hatırlayın…Umut teknolojileri sinemada, kitaplarda şimdiden hikayeyi farklı yönlerden anlatmaya koyuldu bile…

 

Hafız, Divan’ında ‘dün gece düş (meyhane) kapısını çalan melekleri gördüm/Adem’in çamurunu aşk kalıbıyla döktüler’ diyor, yoksa o da mı yanılıyor?

 

Ya beyin ölümü gerçekleşse de henüz ölmeyen kalp, yeni alıcısına , o kalpte sakl ı aşklar, heyecanlar, hasret ve özlem de yeni kişiye aktarılıyorsa?

 

Yoksa aşk da mı yalan? O da mı buz üstüne yazılan teknolojik bir umut kırıntısı?

 

Evet demeyin, aman demeyin, dile gelen olagelirmiş, aşk da yalana yazılırsa dünyanın çivisi hepten çıkar, aman diyeyim…

 

Ben mi demişim, aşk yalan diye? Demişsem doğrudur, varsın her yalan böyle güzel olsun…

- Advertisment -