Fener’in Moda-Bağdat elitinden Karaköy-Tophane iş dünyasına, Lefter kuşağından Yılmaz-Cemil kuşağına taşıyan devrin sembol yıldız kaptanı, her devrin 10 numarasıydı. O aralıkta GS de Cihangir Pera elitinden Şişli-Mecidiyeköy’ün iş dünyasına taşınmış, Turgay-Metin’in yerini Yasin Gökmen kuşağı almıştı. Beşiktaş’ın da Çarşı’dan Yıldız-Levent’e, Baba Hakkı’lardan Yusuf-Sanlı’lara devrolduğu zamanlar. Artık çevreyolunun Ataşehir-Samandra eksenine kaymış Fener’in günümüz alt-kuşaklarını değişken müdavim Aykut(Kocaman) değil, inadına Alex, GS’yi de geç içleşen Fatih(Terim) değil, efsane imge Hagi temsil edecek.
Lefter-Şeref-Can
Klâs lafı onun sıfatı değil, sanki o sözcüğün lügat karşılığıydı. Sırf sahadaki duruşuyla değil, dışındakiyle de edinmişti bu fiziksel, ruhsal karakteri: Lefter kuşağının Avrupa’nın mesafeli kuzeyi Almanya’ya elleriyle tutunan Özcan (Arkoç) olurken o ateşli güneyi İtalya’ya imzasını bilekleriyle bizzat kendisi atmıştı. Sinyor lakabı da oradan kaynaklanır.
Avrupa maçlarına peşinen mağlup çıkılıp her başarının kaleciyi efsaneleştirdiği zamanlarda Yavuz’u Fener tarihine yazdıran, Halit Kıvanç’ın “Adımızı bile bilmiyorlardı!!” nakaratıyla kulaklara nakşolmuş Manchester City maçlarının kaptanıydı.
Sporun içinden, dışından ciddiye alıp sevmeyenine rastlamadım. GS’lileri ben teselli etim.
Böyle komple spor adamını kim benimsemez? Sporcu deniyorsa genelleme değildir. Maçka vadisinde aynı gün bisiklet yakalı formayla Beşiktaş’a iki gol attıktan sonra GS’ye de otuziki sayı atmıştı.
Dolmabahçe Stadı ve Spor-Sergi Sarayı ile Maçka Vadisi