İskender gibi birine veda da kolay olmuyor. Aramızdan ayrılanın sadece bedeni olduğu besbelli, aramızda/içimizde hep yaşayacak.
Onun profilini yayınlamıştım ki, mimar Nevzat(Sayın)’dan Attila İlhan şiiriyle biten şu mesajı aldım:
“Gecenin bir vakti, seninle bildiğim, az tanıyıp çok sevdiğim bir adamın ardından kendi çapımda bir requiem niyetine…”
Nevzat, İskender’i 40 yıl önce Kuzguncuk-İsmet Baba’daki bir akşam yemeğimiz ertesinde bizi birkaç yüz metre ötedeki bürosunda sabaha kadar ağırladığı sırada tanımış, sonunda da İştar’ın tahliyesi ertesi çıkacakları son tatillerine yol göstericilik yapacaktı. Requiem niyetine Attila İlhan şiiri de şu:
AN GELİR Attila İlhan
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila ölür