Ana SayfaYazarlarSuriye’de kaç ABD var?

Suriye’de kaç ABD var?

 

Fırat Kalkanı operasyonu El Bab’a doğru genişlerken yanıtı aranan soru bu. Çünkü Pentagon sözcüsü Jeff Davis’in son açıklamasında da altını çizdiği gibi, ABD’nin desteklediği bu operasyonun bir sonraki hedefi Membiç halen Washington’un Daesh’le mücadelede müttefik kabul ettiği, YPG ağırlıklı 13 gruptan oluşan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde bulunuyor.  

 

El Mundo’nun Kahire temsilcisi Francisco Carrión söz konusu iki grubun arkasında da ABD’nin olmasını “Suriye’nin kuzeyinde ABD, ABD’ye karşı” (Estados Unidos contra Estados Unidos en el norte de Siria) başlıklı haber analizinde ortaya koyuyor. Carrión bu başlığı, görüşüne başvurduğu Middle East Institute’un terör uzmanı Charles Lister’e borçlu aslında. ABD’nin Daesh stratejisinin çok daha uzun sürebilecek ikinci bir savaşa yol açacağı hususunda uyarıldığına işaret eden Lister, hem Fırat Kalkanı operasyonunu Türkiye’nin askeri desteğiyle yürüten ÖSO’nun (Özgür Suriye Ordusu) hem de SDG’nin elinde ABD’nin verdiği silahların bulunduğuna ve bu silahları birbirlerine karşı kullanabileceklerine dikkat çekiyor. 

 

Carrión bu olasılığı yüksek gördüğünü, çünkü Ankara’nın Fırat Kalkanı operasyonunun Çözüm Süreci’nin bittiği 2015 Temmuzundan bu yana mücadele ettiği PKK’nın Suriye kolu olduğunu savunduğu YPG ile mücadeleyi de kapsadığını saklamadığını vurguluyor. Yazar devamla, Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca bir “Kürt” (YPG demiyor) koridoru istemediğini, ABD’yi YPG’nin Membiç’ten Fırat’ın doğusuna çekilmesini sağlaması hususunda uyardığını aktarıyor. Bu konuda iki NATO müttefiki arasında uyuşmazlık olduğuna işaret eden Carrión Obama’nın temsilcisi Brett McGurk’un Daesh’ in bulunmadığı yerlerdeki çatışmaların kabul edilemez olduğu yönündeki mesajını ve buna Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği sert tepkiyi de hatırlatıyor. (http://www.elmundo.es/internacional/2016/09/04/57caadf822601dd1308b4574.html)

 

ABD’nin bir terör örgütüyle başka bir terör örgütüne karşı şartlı olarak da olsa ittifak yapması Charles Lister’in yukarıda işaret ettiği gibi, başlı başına tartışılması gereken bir konu. Burada ayrıca ABD’li bir yetkilinin bir NATO müttefikini, ülkesinin akıl almaz Suriye politikası çerçevesinde müttefik düzeyine kadar çıkardığı bir terör örgütüne karşı çatışmaya girmemesi yönünde uyarmaya kalkışması üzerinde durmak gerekiyor elbette.  

 

Aslında YPG ağırlıklı SDG ile ittifak, Washington’un Suriye politikasının tek ürünü de değil. Bir de 8 Kasım 2015’de Suriye’nin doğusunda kurulan “Yeni Suriye Ordusu (YSO) var.  Bu ordu, CIA’in  “eğit ve donat” (train and equip) programı çerçevesinde Ürdün’de yetiştirdiği ve silahlandırdığı Esat rejiminin kaçak askerlerinden oluşuyor. ABD, YSO’ya silah desteğini, SDG’ye de yaptığı gibi, sadece Daesh’e karşı savaşma koşuluna bağlamış durumda.   

 

Le Monde’un bloglarından birinin (Un si proche Orient) sahibi olan tarih profesörü Jean-Pierre Filiu,  YSO’nun en büyük başarısının, geçen Mart ayında Irak sınırındaki Tanaf’ın Daesh’in elinden alınması olduğunu belirtiyor. Ama Tanaf kasabası, YSO ABD ile anlaşması uyarınca rejim güçleriyle silahlı çatışmaya girmediği halde, 16 Haziranda Rus uçaklarınca bombalanıyor. Pentagon bunun üzerine Daesh’in bulunmadığı bir kasabayı bombaladığı gerekçesiyle Moskova’ya tepki gösteriyor. Tıpkı McGurk’un Fırat operasyonu sırasında TSK destekli ÖSO’nun YPG ile karşı karşıya gelmesinden sonra yaptığı gibi.

 

Aslında ABD’nin asker kaçaklarıyla oluşturduğu YSO’yu gerektiği şekilde desteklediğini söylemek de mümkün değil. Profesör Filiu, ABD’nin stratejik miyopluğundan ötürü hava desteği sağlamaması nedeniyle YSO’nun geçen Haziran ayında Abu Kemal kentini Daesh’in elinden nasıl alamadığını “ABD Daesh’i Suriye’de kesin bir bozgundan nasıl kurtardı” başlıklı yazısında detaylarıyla anlatıyor. (http://filiu.blog.lemonde.fr/2016/07/09/comment-les-etats-unis-viennent-de-sauver-daech-dune-defaite-annoncee-en-syrie/)

 

Profesör Filiu, medyamıza da yansıyan “Cemil Bayık Suriyeli Kürtlere nasıl ihanet etti” başlıklı analizinde PKK’nın “Daesh ile mücadele” kapsamında ABD ile yaptığı ittifakı kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullandığını ortaya koyuyor.  Bu bağlamda, Cemal Bayık’ın, ABD ile yapılan ittifak sayesinde Daesh’ten aldığı topraklar nedeniyle Rojava serabı görmeye başladığını, güneyden kuşatacağı Türkiye’ye karşı savaşında cephe genişletmek istediğini, Rakka yerine Membiç’e yönelmesinin ardında da bu hayalinin yattığını anlatıyor. Filiu özetle PKK’nın bu yayılmacı stratejisi nedeniyle eski ortağı Rusya’nın ve yeni müttefiki ABD’nin Fırat Kalkanı operasyonuna yeşil ışık yaktıkları görüşünde.

 

Bu tespit doğru olmakla birlikte, Washington, Prof. Filiu’ya göre Kosova Kurtuluş Ordusu (UCK) ile 1999’da yaptığına benzeyen PKK ile işbirliğinden henüz vazgeçmiş görünmüyor. Örgüt isimlerinin değişik olması bu gerçeği değiştirmiyor. SDG ya da YPG ile işbirliği sonuç itibariyle PKK ile işbirliği anlamına geliyor. Bu işbirliği, Cemil Bayık’ın Türkiye ile ilgili hayallerini de kapsıyor mu, yoksa Prof. Filiu’nun dediği gibi, tam da bu yüzden bozulmaya mahkûm mu?

 

Bu sorunun yanıtı belki de Başkan Obama’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığı ortak Rakka operasyonu önerisinin detaylarında gizli. Bu konuda herhangi bir öngörüde bulunmadan önce Suriye’de birçok yüzüyle ortaya çıkan ABD’den hangisine muhatap olduğumuzu açık, seçik görmemiz gerekiyor. Ama şurası muhakkak ki Washington veya en azından Demokrat Parti yönetimi bu haliyle hiç ama hiç güven vermiyor.  

- Advertisment -