Ana SayfaYazarlarDokunulmazlıkların kaldırılması (3)

Dokunulmazlıkların kaldırılması (3)

 

Bir vekilin dokunulmazlığını kaldırmak, hukuki olmaktan ziyade, siyasi bir tavırdır. Dokunulmazlıkların ele alınmasını sağlayan, hukuki gereklilikler değil, genellikle siyasi gündemin tesiridir. Bu da tabiatıyla birtakım siyasi neticeler doğurur.

 

Türkiye’nin yakın tarihinde en sıkıntılı dokunulmazlık süreci 2 Mart 1994’te yaşandı. Emniyet güçleri Meclis’te darbe yaptılar ve henüz müzakerelerinin devam ettiği bir esnada DEP milletvekillerini yaka paça gözaltına alındılar. Dokunulmazlığı kaldırılan vekiller, on yılı aşkın bir süreyi cezaevinde geçirdiler.

 

O günlerde bu yapılanı yanlış bulan, fakat bugünlerde dokunulmazlığın hararetli savunucusuna dönüşen bir kesim var. Geçmişte bu kesim, hukuk ihlali yapılarak vekillere dokunmanın memleketin hayrına olmadığını, milli iradeye saygı gösterilmesi gerektiğini, demokrasinin bir tolerans rejimi olduğunu, halkın temsilcilerine tahammül eşiğinin çok geniş tutulması gerektiğini yazıp çiziyorlardı.

 

‘Surda gedik açmamak’

 

Hâlihazırda ise tamamen farklı bir noktalardalar. Dokunulmazlığını kaldırmanın Meclis’in namus meselesi haline geldiğini, halkın iştiyakla bunu beklediğini, dokunulmazlığa aykırı bir tavır takınanın halkın karşısına çıkamayacağını, vs. belirtiyorlar.

 

Bilmeyen de her mevzuda halkın görüşüne pek değer verdiklerini sanır. Mesela, halk dört bakanın da Yüce Divan’a gönderilmesini istiyordu. Ama şimdilerde dokunulmazlığın kaldırılmasını amansız bir şekilde savunanlar, o dönemlerde “surda gedik açmamak lazım” deyip halkın talebine kulaklarını kapatmakta bir beis görmemişlerdi.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

- Advertisment -