Depremin ardından Türkiye, siyasi rutinine geri dönüyor. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ve bunun ne zaman açıklanacağı sorusu da halen cevabını bekliyor. Eldeki verilere göre, bu konuya dair şöyle bir resim çizilebilir:
Kılıçdaroğlu aday olacak; bütün hazırlığını buna göre yapıyor. Geri dönülemez bir yola girdi; yarattığı hava ile kendisini de partisini de adeta bağladı. Aday olmadığı takdirde, siyasi iddiasını ve hatta siyasi varlığını korumasının olanağı kalmadı. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesin gibi!
O vakit soruyu revize etmek gerek: Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın ortak adayı mı olacak, yoksa adaylardan biri mi?
Ortak aday olma yolunda Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendiren bazı parametreler var. Bakalım:
Bir: Partisinin topyekûn desteğini alıyor. CHP, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bilenmiş durumda; öyle bir ruh hali oluştu ki, bu saatten sonra ortaya çıkacak bir ismi CHP’nin aday olarak benimseme şansı çok düşük.
İki: Muhalefet masasının -İYİ Parti haricindeki- üyeleri için de Kılıçdaroğlu olabilir bir aday olarak gözüküyor. Masa’nın kimi müdavimleri (Saadet Partisi, Demokrat Parti) açıklamalarıyla bu ihtimale yakın durduğunu gösteriyor; kimi de (Gelecek Partisi, DEVA Partisi) gerçekleşmesi durumunda bu senaryoya karşı durmayacağını hissettiriyor. Masa’yı kuran, genişleten ve bugünlere kadar getiren bir aktör olması hasebiyle, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı “normal” bulunuyor.
Malumun ilamı
Üç: Seçimde belirleyici bir rol oynaması beklenen HDP seçmeni de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakıyor. HDP seçmeninde iktidara ve bilhassa Erdoğan’ın şahsına duyulan karşıtlık yüksek oranlarda seyrettiğinden, muhalefetin göstereceği her aday HDP seçmeninden belli bir destek alır. Bunda şüphe yok! Lakin isimler yine de çok önemli; eğer aday Kılıçdaroğlu olursa bu destek muhtemelen daha fazla olur.
Dört: Toplumda da genel olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığının “satın alındığı” söylenebilir. Aslında daha en başından itibaren potansiyel bir adaydı Kılıçdaroğlu; önceleri ismi gerilerde dursa da gün geçtikçe daha da öne çıktı. Aday olarak kendisinden bahsedilen diğer isimler gönüllü ya da zorunlu olarak sahadan çekildikçe, Kılıçdaroğlu neredeyse tek aday olarak meydanda kaldı. Bir adaylık kampanyası yürütmesi, ekipler kurması ve artık her cümleye “ben” diye başlaması da onun aday olacağı fikrini toplumsal hafızaya işledi.
Velhasıl bugün-yarın Milet İttifakı, adayı olarak Kılıçdaroğlu’nun ismini telaffuz etse, hiç kimse şaşırmaz, kimse “Ne oluyoruz?” demez; bu sadece, malumun ilamı olarak değerlendirilir. Sürpriz, onun dışındaki -hele hele bugüne kadar konuşulanlardan başka- bir isimde karar kılınmasında olur. Millet İttifakı’nın bu durumda, yeni adayını topluma anlatmak için yoğun bir mesai harcaması gerekir.
“Kazanacak aday”
Bardağın dolu tarafında bunlar var, fakat bir de bardağın İYİ Parti’yi işaret eden boş bir tarafı da var. Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığının önündeki en büyük engel dün de bugün de İYİ Parti. 2018 genel ve 2019 yerel seçimleri baz alındığında, uzunca bir süredir birlikte çalışmalarına rağmen Akşener ve ekibi, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ikna olmuş değil. Adaylık konusu her açıldığında, karşıt tutumlarını göstermek için başvurdukları ve artık klasikleşen iki ifadeleri bulunuyor:
Biri, “Kazanacak bir adayla seçime gireceğiz” ifadesidir. Gerek tonlamalarından ve gerek bunun arkasından sarf ettiği cümlelerden, Akşener’in Kılıçdaroğlu’nu kazanacak bir aday olarak görmediği neticesine varılıyor. Diğeri ise, “Biz noter değiliz” ifadesidir. Akşener, son katıldığı bir televizyon programında bunu bir kez daha vurguladı.
“Benim bildiğim Kılıçdaroğlu adayın ortak belirleneceğini kendi ilan etti. CHP’de Bülent Kuşoğlu’nun Hande Fırat’a verdiği bir beyanat var. Bu masanın Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için kurulmuş olduğunu betimleyen ve onun adaylığı olmadığı takdirde masanın dağılacağını söyleyen bir şey ve bir tekzip görmedi bu.
“Sayın Kuşoğlu, muhasebeden sorumlu genel başkan yardımcısı ve biliriz ki Kılıçdaroğlu’na çok yakın bir insandır. Dolayısıyla bu kabul gören bir durum ise, ben de diyorum ki biz de o zaman bu Altılı Masa’nın liderleri olarak, bizim o masaya otururkenki bilgimiz nedir? Gücümüzü birleştirip 13. Cumhurbaşkanını seçtireceğiz, dolayısıyla o zaman rol icabı kurulmuş bir masa olur ki bu, o bir noter görevi gören bir masa. Benim bilgim içinde bu masa noter görevi görmeyecek.”
Hülasa Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına halen yeşil ışık yakmış değil.
Peki, Akşener ve İYİ Parti, eğer Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmezlerse, ne yapabilirler? Önlerindeki seçenekler neler? Ona da bakalım:
Bir: Akşener, seçim tartışılmaya başlandığından beri, ısrarla aday olmayacağını söyledi; bu konuda kuşkuya yer bırakmayacak berraklıkta bir dil kullandı. Onun bu kararından döndüğünü veya döneceğini gösteren bir emare de yok. Kılıçdaroğlu’na kırmızı kart gösterecek ve kendisi de sahaya inmeyecekse, o zaman onun bir aday göstermesi gerekecek. Aklındaki isimleri biliyoruz: Yavaş ve İmamoğlu.
Ancak, her ikisi de hâlihazırda CHP saflarında yer alıyor. Onların CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun üstüne basarak aday olmaları düşünülemez. Genel başkanlarının adaylığı konuşulurken onların sahneye çıkmaları beklenemez. Nitekim her iki belediye başkanı da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyen beyanlarda bulundular, deprem esnasında da onun en yakın yardımcıları olarak konumlandılar. Vaziyet bu; daha açık bir anlatımla Akşener’in aslında bir adayı yok!
İki: Diyelim ki Akşener, aday olmayacağına ilişkin kararından döndü ve cumhurbaşkanlığı için kolları sıvadı. O zaman çok adaylı bir seçim yapılır ve böyle bir seçimde de Akşener ikinci tura kalamaz. Muhtemelen üçüncü sıraya yerleşir ve yarışın dışına düşer; bu da onun siyasi geleceğine ağır bir darbe vurur.
Üç: Akşener, ortak adaylık için yeni bir isim öne sürebilir. Fakat adaylık meselesi bu kadar dallanıp budaklanmışken, Altılı Masa’nın yeni bir isimde uzlaşması çok zor olur. Elbette mutabakat sağlanamadığı için İYİ Parti Masa’dan ayrılabilir ve kendi adayıyla seçime girebilir. Ama bundan bir sonuca ulaşamaz; bu, iyiden iyiye siyasi fanteziye girer.
Velhasıl, gerçekte Akşener’in çok fazla seçeneği yok. Oyun böyle kuruldu. Kendisinin de dahlinin olduğu oyunun yarattığı tablodan memnun olmayabilir ama oyundan çıkmak için de çok geç kaldı. İYİ Parti cenahından ikide bir dillendirilen şikâyetler, artık “fazla naz” kapsamına girer oldu.
Nazın fazlası ise sadece âşığı değil herkesi usandırır.
Perspektif, 26 Şubat 2023