15 Temmuz’un birinci yıldönümünde, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde yapılacak törene katılmak üzere saat 17:30 civarında evden çıktım. Daha önce Üsküdar iskelesinde buluşup bir grup olarak köprüye yürümeyi düşünüyorduk. 15 Temmuz Hareketi’nden Mesut Bıyık Çengelköy’de toplanan gruba katılarak birlikte yürümeyi teklif etti. Bu bana çok makul göründü. Bunun üzerine Çengelköye’e gitmeye, oradan köprüye geçmeye karar verdim.
Evime yaklaşık üç yüz metre mesafede olan Beşiktaş iskelesine otobüsle inmeyi düşünüyordum. Barbaros Bulvarı’na çıkınca şaşkınlığa uğradım. Bir insan seli Balmumcu tarafından aşağıya akmaktaydı. Hiç tereddüt etmeden kalabalığa katıldım. Hem kitlenin bir parçası olmak, hem de bu insanlar üzerinde gözlemlerde bulunmak istiyordum.
İnsanlar sakin bir şekilde yürümekteydi. Yüzlerde bir gerginlik veya öfke yoktu. Hemen herkes gülümsemekteydi. Yürüyenler arasında tek başına olanlar da, yanında arkadaşlarıyla veya aileleriyle ilerleyenler de vardı. Bazı ailelerin yanında çocuklar da bulunmaktaydı. Birkaç ailenin çocuk arabasıyla ilerlemekte olduğunu gördüm.
Katılımcıların profilini tespit etmeye çalıştım. Gençler ağırlıktaydı. Kadın nüfusu erkek nüfusa göre çok daha fazlaydı. Kadınlar arasında başı örtülü olanların yanında açık olanlar da vardı.
Hep aynı kişilerle yan yana yürümemek, başkalarını da görmek için kitlenin ortalama hızından daha yüksek bir hız tutturdum. Adeta bir sel gibi Beşiktaş iskelesine doğru ilerledik. Aşağı inerken yolun sağ tarafındaki publarda bira vs içerek oturan kimselere baktım. Oralarda oturanlar da genç insanlardı ama sanki hiçbir şey yokmuş havasındaydılar. Ne yürüyenlerden ne de oturanlardan karşılıklı ters bakış ve birbirine laf atma gördüm.
Beşiktaş meydanı ana baba günüydü. CHP’nin kalesi Beşiktaş adeta işgale uğramış gibiydi. Büyük kalabalığın içinde iskeleye vardım. Tam iskeleye varmadan, yanımdaki, 20’li yaşların başında olan sarışın gence ne iş yaptığını ve nereden geldiğini sordum. Bir hazır giyim mağazasında çalıştığını ve Esenyurt’tan geldiğini söyledi. 15 Temmuz gecesi ne yaptığını sorunca şu cevabı verdi: “Mahallemizi savunduk.”
Vapurlar iki yaka arasında mekik dokuyordu. Bütün vapurlar yolcu taşımakla beraber, iskelenin sol tarafında sadece bu iş için tahsis edilmiş, bayraklar ve 15 Temmuz pankartlarıyla donatılmış tekneler bekliyordu. Onların önünde de büyük bir kalabalık mevcuttu. Birine binip karşıya geçtim. Vapurdan iner inmez daha büyük bir kalabalığın ortasına düştüm. İskele ve Üsküdar Meydanı adeta mahşer yeriydi. Çengelköy dolmuşlarına umutla baktım. Bir dolmuşa binmem imkânsızdı. Yolun karşısına geçtim. Orada çeşitli firmalar tarafından tahsis edildiği anlaşılan midibüsler insanları alıp köprüye doğru götürmekteydi. Onlardan da umudumu kestim. İçinde yolcu olmasına rağmen bir iki taksiyi durdurdum. Şoförler yolun kapalı olduğunu, ancak Kirazlıtepe’ye kadar gidebileceğimi, oradan yürümem gerektiğini söyledi.
Bunun üzerine otostop çekmeye karar verdim. Sekiz on arabaya el kaldırdım. İki üç tanesi durdu ama doluydu. Sonunda, ellerinde bayraklar olan bir baba oğulun bir araca binmek üzere olduğunu gördüm. Koştum, “ben de geleyim” deyip sürücünün onayını beklemeden küçük arabanın arka koltuğuna sıkıştım.
Öndeki iki genç yolu bilmiyordu. Gebze’den geldiklerini söylediler. Arabayı nereye bırakabileceklerini sordular. Cevap veremedik. Baba oğul Beykoz’dan gelmekteydi. Önce Kadıköy’e geçmişler, oradan Üsküdar’a ulaşmışlardı. Baba gençlerle siyasî analizlere başladı. Kılıçdaroğlu’nun Meclis’te ne kadar “iğrenç” konuştuğundan söz ettiler. Ben konuşmalara katılmadım. Bir ara on yaşında olan çocuk da siyasî analizler yapmaya başladı. Bunu kitlenin yüksek seviyede politize olduğunun işaretlerinden biri saydım.
Araba adım adım ilerleyebiliyordu. Bir süre sonra ilerde yolun tamamen tıkalı olduğu söylendi. Arabadan inip yürümeye karar verdim. Teşekkür edip indim. Binlerce kişiyle beraber yürümeye çalıştım. Sonunda bu işi başaramayacağım kanaatine varınca geri dönmeye, birkaç kişiyle konuşmaya, sonra Beşiktaş’a dönüp oradaki havayı koklamaya karar verdim. Tek çocuklu ve çocuk arabasıyla köprüye yürümeye çalışan bir aileye yaklaştım. Nereden geldiklerini sordum. Beylikdüzü tarafından geldiklerini söylediler. Geçen sene çocukları küçük olduğu için yalnızca babanın sokaklara çıktığını ama bu sefer ailece yola düştüklerini anlattılar. Kendileri için bu işin çok meşakkatli olabileceğini söylememe sadece tebessümle karşılık verdiler. Kuzguncuğa doğru uzanan yolun sol kenarında durup gelen geçenlerin yüz ifadelerini ve profillerini gözlemlemeye başladım.
Daha sonra iskeleye döndüm ve karşıya geçtim. Ben yola çıkalı yaklaşık iki saat olmuştu ama Beşiktaş ben giderken olduğundan daha kalabalıktı. Binlerce insan Üsküdar’a geçmek için beklemekteydi. Diğerleri gibi onların ellerinde de bayraklar vardı. Bazıları bayrak tişörtler giymişti. Başlarına bandana olanlar da vardı. Bazı aileler üç nesil bir aradaydı.
Bütün bu insanlarda bilinçli ve gönüllü bir katılma azmi gözlemledim. Onları bu meşakkatli işe girişmeye itenin ne olduğunu düşündüm. Bir kere daha anladım ki 15 Temmuz direnişinin kahramanları bu sade, mütevazı insanlar. Ölüm makinalarıyla donanmış asker kılıklı çeteleri bu insanlar çıplak elleriyle durdurdu. Sokağa, bir nevi savaşa koşmakta zerre kadar tereddüt etmediler. “Ev kira ama memleket bizim… evlatsız olur ama vatansız olmaz” dediler. Sade insanlar olarak çıktıkları sokaklardan kahramanlar olarak evlerine döndüler.
Daha önce de pek çok sefer yazdım ve söyledim. Türkiye’de demokrasinin gerçek teminatı sade halk kitleleridir. Kendini elit zanneden kimilerine ve ortalama aydınlara kalsa Türkiye’de demokrasi yaşamaz, yaşatılamaz.
15 Temmuz bir demokrasi destanı. Kahramanlarının çoğunu bilmiyor, tanımıyoruz. Üzerinden sadece bir yıl geçmesine ve katliamlar yapan katiller ile işbirlikçilerinin henüz tamamen temizlenip hak ettikleri gibi cezalandırılmış olmamasına rağmen 15 Temmuz’u hafife almaya, FETÖ ile mücadelenin önünü kesmeye çalışanlara, bu kahramanlar 15 Temmuz günü yine muhteşem bir cevap verdi. Sadece İstanbul’da değil bütün Türkiye’de. Bu kahramanları ve sağduyularını, cesaretlerini, çabalarını hafife alanlar büyük hatâ yapar. 15 Temmuz’dan ders almayarak yeni darbe teşebbüslerine kalkacakları ise bu halk bu sefer külliyen — fiziksel olarak — yok eder.
Ne mutlu bana ki böylesine sağduyulu ve kahraman bir milletin mensubuyum.