Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMichelangelo ile Ibn Haldun, Başakşehir’de karşılaştığında…

Michelangelo ile Ibn Haldun, Başakşehir’de karşılaştığında…

İbn Haldun ve Michelangelo’nun yüzyıllar sonra yolu Başakşehir’de kesişti. Başakşehir’deki İbn Haldun Üniversitesi’ne gelen öğrencilerin aldığı derslerden birinin adı The World Through Art and Literature. Yani Sanat ve Edebiyat Üzerinden Dünya. Şanslı öğrencilere bu dersi Prof. Dr. Halil Berktay anlatıyor. Bu sömestr de son iki hafta Michelangelo’yu anlattı. Halil Hoca ve asistanları selo bantlarla derste işlenen eserlerin resimlerini sınavlardan önce koridorun duvarına astı. Ama final yaklaşırken bir gün duvardaki resimler yırtılmış.

Ibn Haldun, 14’üncü yüzyılda yaşamış ve 15’inci yüzyılın hemen başında 1406’da ölmüş Müslüman düşünür, sosyolog, tarihçi, devlet adamı. Tunus doğumlu, çalkantılı hayatı yüzünden Fas’ta, Gırnata’da, Mısır’da yaşamış ve Kahire’de ölmüş.

Michalengelo, Ibn Haldun’un ölümünden 70 yıl sonra doğmuş, Bologno, Floransa ve Roma’da yaşamış ünlü Hristiyan heykeltraş, ressam ve mimar. İtalya’nın dışına hiç çıkmamış.

İşte dünya tarihinin bu iki büyük isminin yüzyıllar sonra yolu İstanbul Başakşehir’de kesişti.

Şöyle…

TÜRGEV, 2015 yılında mütevelli heyeti başkan vekilliğini Bilal Erdoğan’ın yaptığı İbn Haldun Üniversitesi’ni kurdu.

Üniversite Başakşehir’deki kampüsünde eğitime devam ediyor.

Üniversiteye gelen tüm öğrencilere ilk yıl Amerikan üniversitelerinde olduğu gibi temel bir entelektüel birikim kazandırmak için ortak dersler veriliyor.

Üniversite Dersleri denen bu çekirdek müfredattaki öğrenciler Türkiye tarihi ve edebiyatı, İslam sanatları, dünya sanatı ve edebiyatı hakkında dersler alıyorlar. Bir kısmı zorunlu, bir kısmı seçmeli olan bu derslerde geziler yapılıyor, filmler izleniyor.

İşte bu derslerden birinin adı da The World Through Art and Literature.

Yani Sanat ve Edebiyat Üzerinden Dünya.

HUM 101 kodlu dersi bütün öğrenciler geldikleri ilk dönem almak zorundalar. Mühendis, hukukçu, fizikçi olmak için gelmiş olmaları bunu değiştirmiyor.

Dersin ikinci dönemi seçmeli.

İsteyen Rönesans, Manyerist ve Barok Sanatı dersini, isteyen 19. ve 20. Yüzyıl Sanatı dersini seçiyor.

Tabii bu dersi seçen şanslı öğrenciler, lise eğitiminde adını bir test sorusu dışında Ninja Kaplumbağalar’daki bir kaplumbağa olarak duydukları, ya da biraz varlıklı bir orta üst sınıftan geliyorlarsa ailece gittikleri bir İtalya gezisinde Sistine Şapel’in tavanında fresklerini gördükleri Michelangelo’yla da yakından tanışıyorlar.

Sadece bu açıdan şanslı değiller.

Onlara bu dersleri Prof. Dr. Halil Berktay anlatıyor.

Kuruluşundan itibaren üniversitede olan ve ders müfredatının belirlenmesine de katkılar yapan Halil Berktay, üniversitenin Tarih Bölümünde.

Tarih Bölümü’nün şöhretli kadrosunda Berktay dışında Profesör Suraiya Faroqhi de var.

Halil Berktay bu sömestr dersin son iki haftasında öğrencilere Michelangelo anlatmış. Heykeltraş Michelangelo, ressam Michelangelo. Sonra Rönesans’tan manyerizme geçişi, Bernini…

Amfide yapılan dersi 100’den fazla öğrenci seçmiş.

Profesör Berktay öğrencilere sınavlardan önce bir sanat galerisi düzenliyor her yıl.

Aslında bu bir çalışma duvarı.

1964-68 arası Yale’de Ekonomi okuyan Berktay, internetin, bilgisayarın olmadığı yıllarda benzer bir dersi alırken hocaların, öğrencilerin sınava çalışması için böyle bir sergi yaptıklarını anlattığı dersin asistanları, aynısını İbn Haldun’da yapmaya karar vermişler.

Fakülteden izin alınmış.

Derste üzerinde konuşulan sanat eserlerinin çıktıları alınmış, Halil Hoca ve asistanları selobantlarla 100’den fazla resmi sınavlardan önce koridorun duvarına asmışlar.

Öğrenciler de zaman zaman gelip resimlere bakarak sınava hazırlanıyorlarmış.

Dersin son dört haftasının konusu Michelangelo olduğu için en çok da onun eserleri varmış sergide.

Ama final yaklaşırken bir gün duvardaki resimler yırtılmış.

Michelangelo’nun Davut heykelinin fotoğrafları, Michelangelo’nun Vatikan’daki Sistine şapeli tavanına yaptığı, Adem ile Havva’yı çıplak gösteren fresklerin fotoğrafları. Şeytanın Adem’i ve Havva’yı ağacın yasak meyvesinden ikram ederek yemeğe tahrik ettiğini gösteren freskin resmi…

Resimleri yırtan, üniversitenin bir tarih doktora öğrencisi.

Öğrenci daha sonra öğrencilerin olduğu bir Whatsapp grubuna yaptığını itiraf eden bir mesaj yazmış.

Bu mesajı birkaç gün sonra 150 takipçili, “İHÜ Öğrenci İnisiyatifi” adlı bir hesaptan üniversite öğrencileri adına konuşuyormuş gibi tweet de atınca da, olay üniversitenin dışına da taştı.

Şöyle diyor mesajında:

“Halil Berktay’ın bu tavrı, sanat tarihi anlatımı olmaktan ziyade bilinçli bir yozlaştırma faaliyetini andırmaktadır. Nitekim kendisi İHU öğrencilerinin önemli bir kısmının İmam Hatip Nesli olduğunu ve öğrencilerin neredeyse tamamının değerlerine bağlı ve onları yaşama gayretinde olan Müslüman gençlerden müteşekkil bulunduğunun farkındadır. Üstelik bu gençler Türkiye’nin dört bir yanından yüksek puanlar alarak bu okula gelen, Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olması beklenen, buranın ”İslami değerlere saygılı bir okul” hüviyeti taşıdığına inanan aileleri tarafından gönül rahatlığı içerisinde İHU’ya emanet edilen gençlerdir. Görüntülerin duvarları kapladığı bir koridor Müslümanların namaz kılmak üzere sık sık uğradığı iki adet mescidin yanı sıra merdiven, asansör ve tuvalet gibi ortak kullanım alanlarına açılmaktadır. Kuşkusuz Berktay bunun farkında olduğu gibi Müslümanları bu görüntülere maruz bırakmanın ne anlama geldiğini de çok iyi bilmektedir. Duvarlara astığı görüntüler arasında Davut peygambere atfedilen çıplak bir heykelin, ayrıca Adem peygamber ve eşi Havva olduğu varsayılan çıplak iki kişinin bulunduğu bir resmin de bulunması, eylemin boyutunu değerlere hakaret ve saldırı yoluyla bir şiddet eylemi olarak değiştirmektedir.”

Bu tek kişilik eylem üzerine üniversitede yaşanan tartışmalara ve yazışmalara bakılırsa, bir kaç kişi dışında öğrenciler ve hocalar bu vandalizme tepki gösteriyor.

Sadece online olarak da kalmıyor bu tepkiler; üniversite kampüsünde öğrenciler Berktay’a destek eylemleri yapmış.

Halil Hoca’nın odasını kalabalık öğrenci grupları ziyaret etmiş, önünde Halil Berktay’a destek veren pankartlarla gösteriler yapılmış.

Hatta başörtülü bir öğrencinin tuttuğu pankartta “Burası medrese değil üniversite” yazıyor.

İslam felsefecisi olan üniversitenin rektörü Atilla Arkan da tartışmalar sonrası attığı tweetle olaya tepki gösteren öğrencileri tebrik etti ve Halil Berktay’a destek verdi:

“Yaşanan üzücü hadiselerin ardından siz öğrencilerimizin Prof. Dr. Halil Berktay Hocamıza karşı bu vefalı ve değer bilir duruşunu çok kıymetli buluyorum. Üniversite yönetimi olarak konuyu ilk andan itibaren, her yönüyle yakından takip ediyoruz. Gerekli reaksiyonların alınacağından ve tüm süreçleri hakkaniyetle işleteceğimizden şüpheniz olmasın. Şimdi sizlerden istirhamım sınav haftasında derslerinize odaklanmanız ve bu süreci başarıyla atlatmanız.”

Peki kampüste bunlar olurken, dışarıdan bu olaya gösterilen tepkiler nasıl oldu?

Geniş bir grup, tam da bir üniversiteden yapması beklenen, dünyanın kültürel mirasını öğrencilere aktarmak gibi temel bir entelektüel faaliyete tepkiyi, haklı olarak eleştirdi.

Bazıları, mesajdaki “İmam Hatip Nesli” gibi ifadeler üzerinden bu üniversiteyi kuran, bu müfredatı oluşturan, şimdi de yöneten insanların çoğunun da İmam Hatipli olduğunu görmezden gelerek, Müslümanlar ve İslamcılarla ilgili yine klasik cümlelerini kurmak için olayı vesile yaptı.

Tabii yine kalabalık bir grup da her an tetikte bekledikleri, “Yetmez Ama Evet dediniz, böyle oldu”lar; “İslamcıları şımarttınız bak şimdi sizin başınıza bela oldu”lar; “Oh olsun”lar silahlarına sarıldı…

Türgev’in açtığı, başında yönetici olarak Cumhurbaşkanı’nın oğlunun olduğu, adı İbn Haldun olan bir üniversitede, bütün öğrencilere okula adım atar atmaz yıllardır verilen sanat tarihi dersinde Michelangelo, Rönesans, Barok anlatılmasını, bu dersi yıllardır Halil Berktay’ın vermesini, öğrencilerin, hocaların, Rektörün bu olayda Halil Berktay’a desteğini bir çırpıda görmezden gelip, bir tek öğrencinin vandalizminden kendi önyargılarını doğrulama heyecanına kapılanların, Türkiye’deki değişimi anlaması da çok zor.

Çünkü zaten amaç anlamak değil.

Amaç; içinde bir sürü farklılığın olduğu koca bir insan kitlesini tarihin bir noktasında donmuş, hatta varoluşsal olarak kötü kabul etmeye devam etmek, bunu yaparken de kutuplaşmanın dışına çıkıp diyaloğu sürdüren, elini taşın altına koyan, değişime inanan, bu riski alan insanları da lanetlemek, bu diyaloğu saflık olarak damgalamak, kutuplaşmadan itibar kazanmaya devam etmek.

İbn Haldun ile Michalengelo’nun Başakşehir’deki buluşmasını kaçıranlar sahiden çok şanssız.

- Advertisment -