Serbestiyet.com’da 21 Şubat’ta yayınlanan yazımda (https://serbestiyet.com/yazarlar/atilla-yayla/insanlik-ve-ahlaki-ilerleme-76542), akademisyen M. Shermer’ın dünya tarihinin en ahlâklı döneminde yaşadığımızı söylediğini yazmış ve görüşlerini özetlemeye başlamıştım. Bu ve sonraki yazıda Shermer’ın ilginç görüşlerini özetlemeye devam edeceğim.
Michael Shermer’a göre, eskiden Avrupa’da insanlara zarar veren — afetler, hayvanları ve insanları etkileyen salgın hastalıklar gibi — kötü şeylerin cadılardan kaynaklandığına ve kurtuluş için cadıları yakmak gerektiğine inanılırdı. Altı asır önce durum buydu. Hatta Tevrat’ta bile (Exodus 22:18) cadıların yakılmasına yönelik bir talimat veya telkin vardı: “Bir cadının yaşaması sıkıntısını çekmemelisin.” Cadılarla ilgili teori bize ahlâkî ilerlemenin nasıl elde edileceği konusunda iyi bir fikir verir: Olguların nedenselliği hakkında sağlam bir anlayış geliştirmek. Cadı yakma gibi barbarca uygulamalar bu alandaki başarısızlığın sonuçlarındandı. Hastalık, kıtlık, âfet gibi tabiî olayların doğru izahı yapılabilseydi, insanları cadı diye yakma yoluna gidilmezdi. Voltaire “Sizi saçmalıklara inandıran, size suç da işletebilir” dediğinde asıl kastettiği buydu. Cadı yakanlar bunu diğer insanların iyiliği için yaptığına inanmaktaydı.
Cadı yakan modern-öncesi insanlar ile günümüz insanları arasındaki ana fark, tek kelimeyle, bilimdir. Modern-öncesi insanlar ne yaptıklarını tam olarak anlamıyordu; adeta bir enformasyon boşluğu içindeydi; olayların gerçek sebeplerini belirleyecek sistematik bir metoda sahip değildi. Asırlar içinde dinî tabiatüstücülüğün yeri tedricen bilimsel natüralizm tarafından alındı.
Michael Shermer’a göre, cadı yakma gibi inançlar çoğu zaman sanıldığı kadar gayri ahlâkî değildi. Batı’da cadılığa dayandırılan nedensellik anlayışını bilim çürüttü. Artık insanlar cadı yakmıyorsa, bunun sebebi kanunların cadı yakmayı yasaklaması değil, fakat insanların cadılara inanmaması ve cadı yakma fikrinin akıllarından bile geçmemesidir. Bir zamanlar ahlâkî olan bir eylem artık ahlâk dışı görülüyor; natüralist, bilime ve akla dayalı bir bilinç tarafından düşünce alanının dışına atılmış bulunuyor.
Cadılık gibi inançların çürütülmesine, aklın ve bilimin, siyasal yönetişim ve ekonomi dâhil tüm sahalarda kullanılması eklenebilir. Bu, iki entelektüel devrimin sonucuydu: (1) Kabaca 1543’te Copernicus’un De revolutionibus orbium coelestium’inin (Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine) yayınlanmasından 1687’de Isaac Newton’ın Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) yayınına kadar uzanan bilimsel devrim; (2) kabaca 1687’den 1795’e, Newton’dan Fransız Devrimi’ne kadar süren Aydınlanma felsefesi.
Shermer’a göre Aydınlanmaya da bilimsel devrim yol açtı. Felsefelerin bu evliliği, akla, bilimsel tetkike, doğal insan haklarına, özgürlüğe, eşitliğe, düşünce ve ifade hürriyetine ve (bugün çoğu insanın benimsediği) çeşitlilikçi ve kozmopolit dünya görüşüne — İskoç Aydınlanmasının büyük filozofu David Hume’un adlandırmasıyla bir “insan bilimi”ne — büyük değer veren Aydınlanmayı yarattı.
Isaac Newton’ın Principia Mathematica’sının 1687’de yayımlanması her şeyi değiştiren olayın başlangıcıydı. Bu kitap fiziksel bilimleri sentezledi; o kadar başarılı oldu ki, çağdaşları onu ‘insan aklının baş ürünü’ olarak vasıflandırdı. Newton’ın başarısı bilim insanlarının kendi sahalarının Newton’ı olma çabası içine girmesine yol açtı. Örneğin Fransız düşünürü Montesquieu, 1748’de yayımlanan De l'Esprit des Lois (Kanunların Ruhu) adlı kitabında, iyi işleyen bir monarşiyi tüm varlıkları merkeze çeken “evren sistemi”yle kıyaslarken, aşikâr ki bilinçli şekilde Newton’a başvurmaktaydı. Merkez monarşiydi ve bu merkez söz konusu siyasî coğrafyadaki tüm beşerî unsurları önlenemez biçimde kendine çekmekteydi. Montesquieu Descartes’ın tümdengelimci metodunu uyguladı. Siyasî görüşlerine nasıl ulaştığı hakkında şöyle dedi: “İlk prensipleri koydum ve özgül vakaların (durumların) doğal olarak onlardan çıktığını buldum.” Bu, fen bilimlerindeki gelişmelerin beşerî bilimler ve düşünce alanına yansıma biçiminin tipik bir örneğiydi.