Son yerel seçim sonuçları toplumun psikolojisi açısından anlamlı bir duruma işaret ediyor: CHP’ye karşı hoşgörülü ve ümitli olmak istiyoruz. Yanlışlarına işaret etmek içimizden gelmiyor. Doğru yönde ilerlesin, doğru işler yapsın, en azından gerçekçi bir iktidar alternatifi olsun, ama daha da ötesinde iktidara gelip bizleri bu giderek devlet tahakkümüne sığınan İttihatçı rejimden kurtarsın istiyoruz.
Muhafazakarların bir bölümü CHP’ye olumlu bakma açısından kadim önyargı eşiğini geçmiş durumda. Geriye kalanların önemli bir kısmı ise şu anki iktidarın gidişinin iyiye olmadığını, bir şekilde dizginlenmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Dolayısıyla CHP’ye bakarken kaygılarımızı teskin edecek, geleceğe dair umut verecek ‘işaretler’ arıyoruz. Bunlara tanık oldukça olayın altını çiziyor, önemsiyor, söz konusu olumlu işaretin genel doğrultunun parçası olduğunu savunmak istiyoruz.
Aksi yönde işaretler ortaya çıktığında ise karamsarlığa kapılmamak, ‘hiçbir şeyin değişmediği’ gerçeğiyle yüzleşmemek adına olayı es geçiyoruz. Medyada veya sosyal platformlarda tartışılmıyor, sanki o olay olmamış gibi davranılıyor.
Geçenlerdeki ışık kapatıp açma eylemi gibi… CHP’nin bunca yıldan sonra bile bu eylemin siyasi ve sembolik mesajını hala anlamadığı, toplumun ruh halinin, karmaşıklaşan yapısının, beklentilerinin farkında olmadığı, siyaseti değerlendirirken bağlam analizi yapmakta zorlandığı ortaya çıktığında başımızı öte yana çevirdik. Bu girişimin siyasete ne denli uzak ve çiğ olduğunu yazmadık, konuşmadık.
CHP’yi koruma içgüdüsü ağır bastı. Ama belki de aksini yapmak lazım… Çünkü bu yanlışlar tartışılmadıkça CHP yenilerini yapma istidadı gösteriyor. Toplum bu partinin ‘artık’ olgunlaşmasını beklerken, o çocukça tutumunu bir parti ‘kişiliği’ haline getirip, kimliğinin parçası kılıyor.
Bazı eski genel başkanlarla birlikte Özgür Özel’in yüz yıl sonraki CHP Genel Başkanı’na mektubu ‘çocukluk’ evresinin aşılamamasına iyi bir örnek. Yine üzerinde durulmadı. Kamuoyu bunu önemsenmesi gerekmeyen bir ‘ideolojik latife’ gibi görüp geçti.
Ancak CHP’lilerin psikolojisi ve partinin ‘siyasetten’ ne anladığı açısından hazin bir olaydı. Çünkü “Mustafa Kemal’in çocukları” olmakta ısrar, büyümekte zorlandığınızı, çocuk kaldığınızı, giderek çocukluğa sığınıp kendinizi avuttuğunuzu, siyaseti çocukça bir hayal alemi içinde tasavvur etmeye eğilimli olduğunuzu ima ediyor.
Acaba gelecekteki CHP Genel Başkanı’na mektup yazmanın nesi cazip geldi? Herhalde bunu salt bir ‘hoşluk’ olarak görmediler. Belki kendilerini önemli hissetmeye vesile oldu, belki böylece tarihe geçtiklerini düşündüler. CHP Genel Başkanları olarak siyasete yeterince ‘damga’ vuramadıklarının farkında oldukları için, geleceğe kalacak bir belgede ‘imzaları’ olsun istediler.
Yüz yıl sonrasında bu mektubu okuyacak olan CHP’lilerin gözlerinin yaşaracağını, kalplerinin gururla dolacağını, ‘ne güzel yazmışlar’ diyeceklerini mi sandılar? Olayın sürpriz bir tarafı da yok… Mektubun bir kopyası zaten ‘Bellek Sergisinde’ yer aldığı için yüz yıl sonrasının CHP’lileri metni defalarca görmüş durumda olacaklar. O halde bir kopyanın toprağa gömülmesi niye? Yüz yıl sonra CHP onu törenle topraktan çıkarıp sergideki tıpatıp aynı metnin yanına mı asacak?
(Ama en korkutucu ihtimal şu: Belki de yüz yıl sonrasının CHP yönetimi bu uygulamayı çok beğenip kendileri de yüz yıl sonraya hitaben benzer içerikte bir mektup yazarlar.)
Dahası, acaba yüz yıl sonra CHP diye bir parti var olacak mı? Düşünün ki geçmişte bile bir süre ortadan kalkmıştı. Diyelim ki bu isimde bir parti olacak… Acaba nasıl bir ideolojiye ve zihniyete sahip olacak? O da kendisini şimdiki gibi ‘değişmeyen ilkeler doğrultusunda’ mı tanımlıyor olacak? Bu ‘değişmeyen’ yaklaşım, sürekli ‘değiştiği’ iddia edilen gerçeklikle yüz yıl boyu nasıl baş edecek?
Görülüyor ki CHP’nin bugünkü sahipleri gelecekte de ‘aynı ideolojik ilkelere’ sahip, gerçekliği ancak bu ‘değişmeyen ideolojik ilkeler’ çerçevesinde ele alabilen bir parti hayal ediyor. Bu kimliksel sınırlamanın bugün partinin gerçekliğe adaptasyonu açısından sıkıntı yaratacağını bekleriz ve nitekim öyle de oluyor.
Yazılan mektubun içeriği söz konusu ‘ideolojik dumur’ halini iyi yansıtıyor. Hadi böyle bir mektup fikri doğdu, bari geçmiş ve bugüne nesnel ve eleştirel bakabilseydi. Bugünü bir muhasebe ve ‘yeni sayfa’ açma anı olarak tanımlasa, geleceği bu yeniden inşanın sınavı olarak irdeleyebilseydi.
Oysa metnin içeriği tam bir hayal kırıklığı. Alıntı yaparak yazıyı uzatmayacağım. İçerilen mesajlar şöyle: 1) CHP Mustafa Kemal’in eseri, (aynen Cumhuriyet gibi) ilelebet yaşayacak emanetidir. 2) CHP Sivas Kongresi’nden bu yana kurucu nitelikteki bir sürekliliğin parçasıdır. 3) Bu süreçte Mustafa Kemal değişmez rehberimizdir ve görevimiz onun işaret ettiği hedeflere ulaşmaktır. 4) Yenilik ve değişimleri ancak kurucu değerlere (bizim ‘devrimciliğimize’) uygun oldukları takdirde benimsiyoruz. 5) Şu ana kadar medeniyet hedeflerine ulaşamadık ama mücadelemiz sürüyor.
Son madde lafın gereği olarak oraya konmuş gözüküyor. Dolayısıyla biri psikolojik diğeri ideolojik iki temel önerme var:
Psikolojik önerme ilk iki maddede. Anlaşılan o ki CHP’liler kendilerini bir büyük tarihsel misyonun, sürekliliğin parçası olarak görüyor ve bunu kuruluşa bağlayarak partilerini (dolayısıyla kendilerini) ölümsüzleştirmek istiyorlar. Buna inanmanın insana kendini iyi hissettireceği açık. Muhtemelen zamanın kendinizden yana olduğunu, önünde sonunda bu mücadeleden galip çıkacağınızı, dolayısıyla bugünkü yanlışlarınızın çok da belirleyici olmadığını düşünüyorsunuz. Böylece ‘siyaset yapmadan’ ya da basmakalıp siyasi itirazlarla günü geçirmenin yükü azalıyor. Siyasete ‘tepeden’ bakıyor, ona doğru gitmektense siyasetin size ‘gelmesini’ bekliyorsunuz.
İdeolojik önerme ise sonraki iki maddede. Yine anlaşılan o ki CHP’liler Mustafa Kemal’in yüz yıl önceki koşullarda ve (bugünden bakıldığında pek de makbul olmayan) otoriter zihniyet çerçevesinde üretmiş olduğu toplumsal, kültürel, entelektüel hedefleri ve de onlara ulaşma yöntemlerini bir tabu gibi algılamaya devam etmekle kalmıyor, ona heves edip bu tutumlarından gurur duyuyorlar. Sanki gerçekliği kavramaya çalışıp onunla yüzleşmektense, Mustafa Kemal’in kendilerine verdiği değerlere bağlı kalıp münzevileşmeye razılar.
Çocukken bazı idollere sahip olmamız yadırgatıcı değil. Ancak büyümek ve olgunlaşmak bu idollerle araya mesafe koymayı, onlardan uzaklaşmayı, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı ima eder. Kimin ‘askerleri’ ya da ‘çocukları’ olduğumuzun önemi yok… Herhangi birinin ‘askerleri’ ya da ‘çocukları’ isek hala büyümemişiz demektir.
Ne yazık ki ülke yönetimi bir yandan küresel dengelerin, diğer yandan toplum ve doğrudan devletin yönetilmesi demek ve bu iş çocuklara verilemez.
CHP bugünün algısı içinde ‘sempatik’ bir çocuk… Ama hala bir çocuk. Büyümek için önünde kısa bir süre var. Yüz yıl sonrasının parti başkanına değil, bugünün insanlarına ve onların dünyasına hitap eden bir mektup kaleme almaları için…