Ferit Karahan’ın yönetmenliğini yaptığı Okul Tıraşı, bu yılın en dikkate değer çıkışlarından biri oldu. Berlin Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil eden ve festivalin Panorama bölümünde FIPRESCI ödülüne layık görülen film, Altın Portakal Film Festivali’nde de En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu ödülleri ile taltif edildi. Pek çok ulusal ve uluslararası festivalde gösterilen ve beğeni kazanan film son olarak 9. Boğaziçi Film Festivali’nde izleyici ile buluştu. Okul Tıraşı, yatılı bir okulun griliğinin içerisinden sesleniyor izleyiciye. Dışarıda lapa lapa kar yağmasına rağmen kaloriferleri bir türlü yanmayan, buz tuttuğu için revir kapısı açılmayan, aylarca kapıda biriken kara rağmen kapı eşiğine döşenen kaygan fayanslarıyla her içeri girenin canına kasteden, neresinden tutsan elinde kalan bu yapı, kaçınılmaz olarak içerisindeki hayatı da kendine benzetmiş görünüyor. Hemen hepimizin aşina olduğu, bütün hayatımıza gölgesi düşen bu kurumsal griliği en sert veçheleriyle ele alıyor yönetmen ve bu hantal yapının aksayan yanlarını perdeye yansıtarak ciddi bir sistem eleştirisi yapıyor.
Film, okuldaki öğrencilerin banyodaki halleri ile açılır. Aralarında sataştıkları için üç öğrenci bir öğretmen tarafından cezalandırılır. Birbirlerinin başından aşağı soğuk su dökmeye mecbur bırakılan bu çocukların başına bir de akranları, banyo başkanı nöbetçi dikilir. Banyo başkanı da en az öğretmen kadar acımasız ve serttir. Filmin girizgâhındaki bu şedit ton seyir boyunca dozunu yükselterek ilerler. Yönetmenin tercih ettiği omuz kamera çekimleri ile bir türlü sabitlenemeyen görüntü, çerçeve tercihi ve filmin soğuk renk tonları da bu hissi güçlendirir. Banyo vakıasından sonraki gün herkes dersler için sınıflara koşarken bir tek Mehmet (Nurullah Alaca) yatağında yatmaktadır, hastadır. Bu durumu kendine dert edinen ise tek bir kişi vardır, koğuş arkadaşı Yusuf (Samet Yıldız). Arkadaşlarının kayıtsız kaldığı, hocalarının etrafa bağırmaktan bir türlü dönüp bakmaya vakit ayıramadığı Mehmet’in durumu gittikçe ağırlaşır. Omuzuna arkadaşının kolunu atarak koridorlarda taşıyan Yusuf dışında kimse için bu durumun bir ehemmiyeti yoktur. Okul Tıraşı, başlangıçta Yusuf’un arkadaşı için duyduğu naif kaygı ile Abbas Kiyarüstemi’nin Dostun Evi Nerede (1987) filmini hatırlatır. İçten içe dertlenir, dersini dinleyemez Yusuf; sürekli arkadaşının yanına gider, Mehmet’in şifa bulmasını ister. Sesini duyurması, öğretmenleri tarafından fark edilmesi neredeyse imkânsız olsa da yanlarına gide gele bir şekilde onlara durumun ciddiyetini anlatmayı başarır. Seyir ilerledikçe, bir başka İranlı yönetmen Asgar Ferhadi’nin filmlerindeki gibi yalanlar ile örülü bir ağın içine çekilir izleyici. Mehmet’in bu garip ve ani rahatsızlığının sebebi sorgulandıkça önce yalanlar perde perde üzerini örter olayın, sonrasında ise hepsi teker teker aralanarak gerçek açığa çıkar. İhmaller, çaresizlikler, korkular, çıkarlar, beceriksizlikler, öğretmenlerin üzerlerine giydikler sahte otorite zırhlarının algılarını kapatması gibi pek çok sebep sayılabilir bu krize.
Yatılı okulda öğretmenleri öğrencilere hep bağırırken görürüz. Çocukların her daim fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığı, kuralların bir yetişkinin dahi kaldıramayacağı kadar kat’î olduğu bir kışla görünümü verir okul. Bu küçük hikâye üzerinde en çok öne çıkarılan duygunun “korku” ve “şiddet” olduğunu söyleyebiliriz. Korku ve şiddet, gece ile gündüz gibi, birinin bitişi diğerinin habercisi. Aksayan tarafların, hataların üzerini örtmek için yalanlar söylenir, yalanlar söylenip iş çetrefilleştikçe korku artar, korkuyu bastırmak için ise en büyük sığınak şiddettir. Üstelik militarist bir zihniyet üzerine kurulan bu düzen içerisinde bu haller yankılanmakta, yetişkinlerden çocuklara sirayet etmektedir. Küçük Mehmet’in hastalığının ciddiyeti anlaşıldıkça paniğe kapılan ve sorumluluğu üzerinden atmak isteyen öğretmenlerle idareci için de yalan bir sığınak olacak, fakat mevzu da gittikçe arap saçına dönecektir.
Bir Vicdan Mütâlaası
Son dönem Türk sinemasında en çok öne çıkan temalardan biri Vicdan. Vicdan kelimesi Arapça “bulmak” anlamına gelen “vecede” fiilinden türüyor. Yitirdiğimiz bir şeylerin peşine düştüğümüz âşikar. Okul Tıraşı da bu arayışa giren filmlerden biri. Vicdan dediğimiz, biraz da yitirdiğimiz merhamet, merhametin üzerine düşünülmüş, işin içine aklın da girmiş olduğu hali. Başkası ile ilişkinin başladığı yer merhamet; bu sebepten en çok Yusuf’un çocuk ruhunda emarelerini görüyoruz. Yusuf’un merhametine eşlik eden en fazla korku olabilir; yetişkinler söz konusu olduğunda ise akıl, hinlikler, hesap kitaplar, çıkarlar daha ön plana çıkıyor. Filmdeki karakterler üzerinde de vicdanın farklı tezâhürleri perdeye yansıyor.
Kendisi de yatılı okulda eğitim görmüş olan Ferit Karahan’ın gözlemlerinden ve çocukluk dönemine ait travmalarından besleniyor film. İçinden çıktığı bu sistemin gölgesinin yetişkinlikte de peşini bırakmamış olmasının öfkesi filmde ziyadesiyle hissediliyor. Bunu bir yere kadar anlamak mümkün, fakat biraz da “iyileşebilmek” bu duygulardan arınmakla mümkün. Bu öfke dilini çoğaltmamak, imgeleri de bir rövanş aracına dönüştürmemek, araçsallaştırmamak elzem. Aksi takdirde içinden çıkılamayan bir kısır döngüye döndüğü ise tecrübeyle sabit. Bu açıdan filmin biraz daha izleyiciye soluk aldıracak nüanslara ihtiyacı var. Selim öğretmen (Ekin Koç) nispeten daha vicdanlı ve ilgili görünüyor, fakat filmin karanlık atmoferi o kadar baskın ki onun bu ruh halini de adeta yutuyor. Tâbir-i caizse film hesaplaşmak istediği kendi karanlığına teslim oluyor. Halbuki filmin mizah tonu gibi karakterlere serpiştirilecek ufak iyi niyet halleriyle bu ruh hali aşılabilirmiş.
Okul Tıraşı’nın en önemli başarılarından biri senaryodaki ince işçilik, oyuncu tercihi ve yönetimi. Her ne kadar son halini alması için bir haftalık bir yoğunlaşma kafi gelse de, Ferit Karahan ve eşi Gülistan Acet’in senelerce üzerine çalıştığı bir senaryo bu. Filmde Yusuf’un iri kara gözleri seyrin bütün duygusunu taşımak ve aktarmak konusunda oldukça mahir. Doğu insanı adeta bakıştan ibaret, etrafa yöneltilmiş derin ve tecessüsün hâkim olduğu bakışlar. Yusuf karakteri filmde adeta bakışlarıyla oynuyor. Sadece Yusuf değil öğretmenler ve müdür tercihleri ve oyunculukları da oldukça başarılı. Okul Tıraşı, Van’ın Bahçesaray ilçesinde çekilmiş. Seyir boyunca sürekli lapa lapa kar yağıyor, yolları kapalı olduğu için ambulansın gelemediği bu okul biraz da memleketin içinden çıkamadığı bütün aksaklıkları, ilişkisizlikleri imliyor. Vicdan, merhamet, korku, şiddet, arkadaşlık, eğitim sistemi, Kürt meselesi, hoca-talebe ilişkisi gibi pek çok meseleyi de peşine takarak, izleyiciye seyrin bitiminde düşünecek çok şey bırakıyor.