Ayşe Kilimci

Sevgili Zeki Müren

Kırk altı yıl müziğin doruğunda, üç darbe gördünüz, iki darbe girişimi. Çok sevildiniz, sevmekten gına getirmediniz, sevginin gereği olan kimi angaryalara çıtınız çıkmadı. Ne sekreteriniz oldu, ne menajeriniz ne de korumanız.

‘Sabah’ın sahibi var’

Ortadoğu kanla sulanıyor. Uygarlık kalıtı tek taş kalmadı. İnsanlar, evler, kuşlar, çocuklar, şarkılar kalmadı. Sular kirlendi, atmosfer zehirlendi. Kuşları anan yok, ağaçlar, çiçekler, kuşlar hepsi bize küs. Nasıl düzelecek? Savaş bitti dense bile, içimizdeki savaş hep tütecek…

Lokman…

Tıp yükselirken, alçalan insanlığı görseydiniz hele…Sizin el aldığınız, yaşadığınız diyarlarda savaş var, iman ve insaf yok…Bugün, bombalar altındaki Halep şehrinin çocukları mutlu eden palyaçosunu da öldürdüler…

10 çocuk firarisi

Devlet baba bu hedef şaşmaz aile babası kadar verimli olacak elbet. Ancak olan bohçasıyla habire kapı değiştiren çocuklara olacak. Gazeteye ara sayfa haberi olmaktan bin kat zor bu iş çünkü…

Sevgili bayan Kilimci

Kadın süngü takıp hayat denen savaşın ön safında cenk eden sahici kahraman, bütün cephelerde en çok didinen, en yorulan, ondan işte madalyayı kadın hemşirelere takıyorum. Hemşirelik tarihini de ülkemiz tarihini de sizlerle okumanın ne büyük zenginlik olduğunu, insanımızı bütün renkleriyle fark edip, dinleyip, anlamanın önemini öğrettiğiniz için hepinize minnetle ve elbet anneciğim, sana hasretle.

Kadın, erkeğin dokanak taşı…

Kadınlar, ey kadınlar, kendinizin ve hayatın farkına varın, ne olur…Haklarınızın da… Kendinizi ve çocuklarınızı, ömrünüzü, yaşama hakkınızı ve sevincinizi koruyun, şiddet yanlılarından esirgeyin!

Sevgili ölü çocuklar,

Büyüklerin kavgasında, göçünde, mülteciliğinde, dilenmesinde, organ hırsızlığında, çocuk satışında, töre cinayeti yahut batası feodal kültür gereği evlilik/Berdel, alma vermesinde esas kız, kan davalarının esas oğlanı hep sizdiniz.

Kadınlar göçü…

Arabıyla, İsraillisiyle, Kürdüyle, Afganı, Acemiyle, Ermenisi, Yahudisiyle, Rumuyla, dünyanın en büyük uygarlıklarını ve insanı doğuran kadınlar, kadına yaraşır barışçı, uslu, güzel kaderlerin izini ne zaman ve nasıl sürebilecek?

Sevgili Erdelhun Paşa

Ülkemizi yüz yıl geriye götüren, tarihe demokrasinin birinci ayıbı olarak geçen ilk darbe hepimize kıydı, size en fazla…

Bay röntgenin hikâyesi

Tıbbın vazgeçilmezi röntgen ışınlarını Conrad Röntgen bulmuş, bu buluşuyla 1901 Nobel fizik ödülünü almış, elbet ışınlar da onun adıyla anılır olmuş, röntgen ışını diye. Bu ışınlar, hastalık sağaltmada kullanılıyor.

Sevgili Gazi Paşa,

Latife Uşakizade ile olan evliliğinizde gönlüm, İzmir’de kıyılan nikah fotografinizden gayrısını görmek istemiyor. Hanımefendi füme, bol bir giysi içinde, başörtüsü ve eldivenleri koyu mor renkte, elinde beyaz gül tutuyor.Siz lacivert takımlı, kırmızı kravatlı, gri kalpaklısınız…Bu fasıl zor, yalnızlığın soğuk mührü boşanmayla vuruluyor, ömrünüze.Ya onun ömrü, ya onun?

Kadına zor meslekler

Bereketli, keyifli, muhabbet ilminde hünerli, gelin, kız, ana, her cephede dimdik duran, tek silahı kalbi olan kadınlar, size selam olsun…

Sevgili Anayasa

1924’teki dışında, hiçbir anayasada Meclis mührü yok, bir de şimdi yapılacak olan Meclis'in eseri olacak…

Basmane’yi turlamak…

Gezi boyunca farklı tarihi dönemeçlerin, darbe öncesi ve sonrasının İzmir’ini görüyordum, kimisi not alır, resim çekerken, bende’niz dalgalanıyordum; coştuğumdan değil, hüzünlendiğimden…

Merhaba Gertrude Bell

Ülkenizin sömürgeci planlarını gerçekleştirerek kahraman olurken, günlüğe "burada çok yalnızım, bu yalnızlıkla çok fazla devam edemem’’ diyorsunuz.

Memleket hikâyesi

Hastane 1982’de taşınınca bina onarılarak, Mart 1985’den bu yana İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi olarak hizmetini sürdürmüş. İzmir'in ilk Türk ve Müslüman hastanesi işleviyle sembolleşmiş sağlık tesisinin bu tarihi binası zamana direnemiyor, dışının perişanlığına bakanların düşünemeyeceği görkem/güzellikteki içerisine yazık oluyor.

Sevgili Dağlarca,

'Gizlenir kadın ellerine, sesine... Yanındaki erkek onun içine saklanır.'

Güçlü kızlar, güçlü yarınlar

Küçük kızlar, kanadı kırık kuşlarımız bizim, ömrüm derdinizin tasanızın, çaresizliğinizin öyküsünü dinlemekle, tanık olmakla geçti. Çare olamadık, ancak avuttuk ama artık dünya başka bir dünya. Savaşlardan aralandığımızda dünyanın başına tac edileceğiniz günlerin umuduyla bekliyoruz.

Hiç mektup yazan oldu mu sana?

Sanatçıların denende, aklın durur, öylesine çok,esaslı yazar, ozan, müzisyen, yontucusu, dansçın…Dünya koca bir sahne, Akdeniz’li ve yolu oradan geçenler, oynar, söyler, boyar, besteler, yontar,sanattan ve aşktan hiç yorulmaz…

Çocuk asıl sözle büyür…

Öylesine ciddiye alınması gereken bir dert ki başımızdaki dil yaresi, yazılı görsel basından gündelik konuşmaya kadar, şaka kaldırmıyor…Bende’niz de ekrandaki dil sefaletine takılmış durumdayım, tansiyonum fırlıyor, nasıl böyle konuşuyorlar diye…

Sevgili Kont Tolstoy

Sizin hala dünyamızı, kitaplarınızla, kahramanlarınızla onurlandırdığınıza gelince, benim ufaklık sizin yaşadığınızı sanıyormuş meğer, ilkokul ikideyken kendi. ‘‘Lev Tolstoy denen adamın yeni kitabı çıkmışsa, onu al bana’ demişti, son okuduğu Erik Çekirdekleri kitabınızdı. ’Kızım Lev Tolstoy öleli çok oldu’ deyince ağlamaklı olmuştu,

Çocuklara kıymayın efendiler!

Çocuklar ayıpsız, zulümsüz yaşasın istedikçe biz, sevgiyle, şımarma hakkıyla, ailesiyle, kitapla,sütle, oyuncakla, özgürce yaşasın dedikçe, inadımıza gibi, budanıp indiriliyor çocuklar her yerde, ille bizim bölgede…

Ahmed Arif’e mektup

Bir ara, niye yaptığımı unuttum şimdi, önünüze diz çöktüğümü hatırlıyorum, kollarımı dizlerinize kenetleyip bakmaya koyuldum, öyle, hiç’ine ve hepliğine… İçime doğmuş gibi, bunun son olduğu.

Yurt’cağızım, sen bilirsin hal’cağızım…

Gençler, yeni öğretim yılında güzel günler görün, bayram sevinciyle geçsin ders yılınız, pusuda ölüm ve kalleşlik olmasın, akıl ve aşk olsun.

Menderes’e mektup

Bu mektubu 16 Eylül günü yazıyorum size…Zor yazıyorum, içimdeki sızı kalemin belini kırıyor. Asılmanıza 12 saat kaldı…Küçüktüm, çok küçük, yemek masasında haberleri dinliyorduk. Asıldığınız haberi radyodan okununca annemin nasıl ağladığı dün gibi gözümün önünde, oysa halk partiliydi…

Babalar… Babalanmalar

Canını hiçe sayarak ülkeyi savunan adam gibi adamlar tek silahı elleriyle tankların üstüne yürüyünce fark ettik, tank homurtusunu duyar duymaz şapkasını alıp çekip giden baba mı babadır yoksa ülkesi için ölümün üstüne yürüyenler mi ?

Muhibbi’ye mektup

Mektup, ah o tılsımlı uçan halı… Aşkın kıymetini bilmeyen insanlık, mektubun kıymetini de bilemedi. Zarfları ve pullarıyla mektuplar da padişahların ardı sıra gitti. Biz kaldık eliböğründe.

Diktatör!

Yönetim sizden sorulur, ufuksuzluk sizden, 15 Temmuz’larda durum henüz çakılmazken tebrik telefonları, sarılıp kucaklaşmalar, marşlar okuyup diktatör ölsün diye Allah’a ilk ve son kez dua etmekler deseniz, öyle…

Şehriniz…Kalbiniz…

Temel simgeler ,orayı sizin şehriniz yapan şeyler, haller birer ikişer, en sonunda toptan ortadan kalkınca, eliniz böğrünüzde kalırsınız.Bir şarkı çekip gider içinizden, güzel kokular, anılar, siyah beyaz fotografiler de gider. Elbet ötekiler de…

Ne çektiniz be çocuklar

Çocukları birer katile çeviren IŞİD 2 gün önce de, biri İngiliz, biri Mısırlı, biri Kürt, biri Tunuslu ve biri Özbek beş çocuğa ellerine silah verip esirleri öldürtürken çektiği videoyu dünya kamuoyuyla paylaşıyor…Terör artık her yerde,