Tuncer Köseoğlu

Hayata çalım atmak

Dünya futboluna kattıkları tekrar tekrar söylenecek. Ben de yeniden okuyacağım tekrar tekrar. O benim kahramanımdı, bana hayatımın en büyük çalımını atmayı öğreten. Minnettarım…

Bahar korkusu…

Halk düşmanları zafer kazanmış bir edayla baharla korkutuyor insanları… Hani, yaşamın uyanışının sembolü olan baharla. Yağmur damlalarının bereket getirdiği, toprağın kokusunun insanın içine işlediği, kuşların coşkuyla öttüğü baharla dize getirecekler bu halkı. O kadar kolay mı?

Ankara kan altında!

Benim gözümde bombayı patlatan ve o emri verenle bu saldırıya şu ya da bu şekilde ‘haklılık’ payı çıkarmak için kalem oynatanlar aynı derecede alçaktır. Oraya konulan bombanın amacı da budur. Saldırıda kimin öldüğünün çok önemi yoktur zaten. Mesele; o bomba sayesinde halkın teröre teslim olmasını sağlamaktır.

Memleketin demokrasi serüveni (2)

Son zamanlarda “Baharla birlikte” çok şey olacak lafı dolaşıma sokuldu. 17-25 Aralık darbesinden başarısızlıkla çıkan “Paralel Yapı”nın dolaşıma soktuğu bu özgürlük ve demokrasi sözcüklerine Kandil dağdan ses verdi… Herkes bir yerden ses verip uyanışa doğru gidiyor. İşin komiği bunu da “Demokrasi ve Özgürlük” adına yaptıklarını söylüyorlar.

Memleketin demokrasi serüveni (1)

Bir zamanlar Türkiye’de devlet dedin mi akla ilk önce onun memuru gelirdi… Devlet kapısına işin düştüğünde her sade vatandaş gibi memurun karşısında el pençe divan duracak, sorgulamayacaktın.

Gelin…*

Bir çocuğun kalbine girip, onu fetheden bütün dünyayı fethetmiş gibidir. Gelin, bütün çocukların kalbini fethetmişti, bizden öncekilerin de bizden sonrakilerin de…

Türkiyelileşme!

Siyasi parti olmayı bırakıp PKK’nın “Halkla İlişkiler” ofisi haline gelen HDP’nin bırakın Türkiyelileşmeyi, Kürtlerin hakları için Meclis’te mücadele edecek, bunun kavgasını verecek bir parti olduğundan şüpheliyim.

Amedspor bir Bilbao olur mu?

Futbol topuna bir oyundan çok daha fazla anlam yüklemeyi çocukluktan başlayarak, yaşayarak öğrendim. Benim yüklediğim anlamı, hiç tanımadığım başka yerlerdeki insanların da yüklediğini gördüğümde şaşırmamaya büyümek deniyor haliyle.

Acındırma sanatı

Kendilerine acındırmalarıyla ünlü, ‘Küçük Hüsamettin’ rolünün hakkını veren iki türkücü yeniden sahneye çıktı. Sinemaya geçiş yapan Mahsun Kırmızıgül ve Özcan Deniz, birbirleriyle ‘ben fakirim, hayır ben daha fakirim’ yarışına girdiler. Biz de bu acıklı durumu ibretle ve dizlerimizi döverek izliyoruz.

Bana merhaba dedi!

Cüneyt Özdemir ise herhangi bir görüşmeye katılmamakla birlikte Biden’in eşinin kendisine merhaba demesini “Biraz önce özel kalemi benimle tanışmış ve kartımı almıştı. Çıkışta Jill Biden masamızda durdu ve İngilizce ‘Merhaba Cüneyt nasılsın?’ dedi” tweeti atarak o heyecanın doruğa çıktığı ‘an’ı takipçileriyle paylaştı. Bu tweetle Türk gazetecilerinin düştüğü sefaletin Nirvana’sına da ulaşmış olduk böylece…

Çocuklardan rol çalmak

Okula giden, karne alan çocuk mu onun ailesi mi, birbirine karışıyor. Çocukların aldığı not, ailelerin aldığı not oluyor bir anda…

Çocuklar öldürülmesin…

Bir insanın “Çocuklar öldürülmesin” demesi onu vicdanlı biri yapmaz. Normal bir insan yapar…

Yapraklar solarken…*

Dört mevsim içinde sonbaharın yeri ayrıdır bende. Akıp giden hayatı, yaşanmışlığı yüzüne çarpar solup giden yapraklar. Büyük siyasi kavgaları, idealleri değil de bize insan olduğumuzu, kaybedecek sevdiklerimizin olduğunu hatırlatır; bastığında hışırtı çıkaran yapraklar.

Çam ağacı

1 Ocak gününü bir önceki ya da bir sonraki günden farklı kılacak bir önemi olmadığını bilsek de yine de umut eder, beklenti içine gireriz. Son yıllarda bende bir ritüel oluştu, yeni yıla Orhan Gencebay’ın ‘Batsın Bu Dünya’ şarkısını dinleyerek giriyorum. Hani olur batarsa, daha güzel bir dünya kurulur diye... O da belki…

Memleket (4)

Ülkenin Güneydoğusu’nda yaşananlardan her daim bol vicdan malzemesi çıkaran, gözyaşları Fırat’a, Dicle’ye akacak kadar sesleri gür çıkan ‘Cihangir ‘ tayfası, Cezayir Lokantası’nda ‘vur patlasın, çal oynasın’ eğlencesi düzenlemiş...

Cumhuriyet’i ‘ara’ ki bulasın!

Dünya üzerinde fotoğraf işiyle uğraşan her fotoğrafçı, istisnasız Erdoğan’ın özel hayatına dair fotoğrafları çekmek ister. Ayrıca yaptığımız iş ne olursa olsun, o işi yaparken karşımızdaki ile özdeşleşmek zorunda değiliz. Bu basit kuralı bile aklımızdan çıkaran öfkenin nedenini anlamaya çalışırken bir arkadaşım şöyle dedi: Bunun adı Erdoğanfobia!

Memleket (3)

Hasan Cemal, ‘gazeteci’ kimliğiyle o ‘savaşan’ hendekleri dolaştı. Yerinde incelemeler yapıp araya yağmurlu hüzünlü cümleler serpiştirdiği yazılar yazdı. Paşa dedesinin izinden giden Cemal, ‘Hendek Paşa’ sıfatıyla denetlediği hendekleri pek beğenmiş olacak ki anlata anlata bitiremedi.

Avukat

Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’nin, “Tahir kimsenin adamı olmadığı için öldürüldü” sözü hiç çıkmıyor aklımdan… Elçi, bu ülkedeki egemenlerin ve egemenlik kurmak isteyenlerin adamı değildi ama yaşadığı coğrafyanın adamıydı.

Memleket (2)

Yıllarca Batı ile aydınlananlar; ülkede bir olay olduğunda “Batı’ya rezil olduk, bunu nasıl anlatalım…” diyenler aniden Rusya üzerinden Doğu’ya döndü.

Memleket!

Kızıl Ordu’ya katılıp İvan’la aynı mevzide yer alarak kendi memleketine düşmanlaşacak kadar nasıl bir kopuş yaşadı bu insanlar; bunu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Bu muhalif olmakla açıklanacak bir durum değil.

*Mısır koçanı

Tok ve modern dünyanın (!) daha da fazla yiyebilmek için başlattığı savaşlarda, ülkemiz mültecilerin sığınma limanı oldu. Canlarını kurtarmaları önemliydi; gelenler kurtardı bir şekilde. Ya kopup geldiğin yurdundan yeni geldiğin yerde tutunmak, hayatta kalmak ve en önemlisi açlıkla mücadele etmek, işte asıl zor olan oydu…

Cinayet zamanı

İnsanların ‘daha iyi bir hayat’ için başka ülkelere gitmek istemesine karşı değilim. Paranın sınır tanımadığı bir dünyada insanlara neden sınır konulsun? Hele ki bu insanlar, memleketleri yok edilerek yerlerinden yurtlarından edildiyse.

Ha buni bize kim etti? (2)

İngiltere, Almanya, Fransa ve hatta Amerika’da yayınlanan büyük gazetelerin attığı “AK Parti bu seçimde gidiyor” başlıkları, muhalif medya ve bazı aydınlar için yön gösterici oldu. Gören de Türkiye’de yapılacak seçimlerde İngiliz, Alman, Fransız ve Amerikan vatandaşları oy kullanacak sanır.

Çakma otomobil!

Aydın Doğan’ın en çok okunan gazetesi olan Posta’nın attığı “Yerli otomobil çakma çıktı” manşetine AK Parti ne yaparsa yapsın ‘kötüdür’ mantığıyla yaklaşmış diyenler yanılır. Bu manşet tamamen kişisel çıkarlar gözetilerek atılmıştır ki çıkarlar söz konusu olunca ‘vatan, millet, halk, yerli olmak…’ teferruattan ibarettir.

*Vesikalık

Evvel zamanda vesikalık, sadece resmi dairede kullanmak için çekilen bir fotoğraf değildi. O vesikalıktan bir tanesi büyütülür, evdeki hiyerarşiyi belirlerdi. Evin reisi duvara, seninki aynanın kenarına…

İnsanlık suçu ve gerçek!

Bu yazıyı attığım tivitten sonra sahte hesap ve fotoğrafların ardına sığınan korkakların bana hitaben ne kadar ‘ İyi bir aile çocuğu! “olduğumu belirten küfürlerine cevap için yazmıyorum. Bu yazıyı ‘geçmişte böyle değildin şimdi niye böylesin’ diyen eski tanıdıklar için de yazmıyorum. Bu yazıyı PKK’lıların cesetlerine ‘Leş’ diyerek paylaşan canından çok sevdiği kardeşine “Bir daha böyle bir şey paylaşırsan seni kardeşlikten ret ederim” diyen kendim için yazıyorum.

HDP siyasi parti olabilecek mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan özelinde AK Parti iktidarı, PKK’nın yaptığı bu eylemlerin baş suçlusu olarak sunulmak istendi. Açıkçası kısmen başarılı da olundu. Zaten ellerinde 13 yaşında bir çocuğun ekmek almaya giderken PKK bombasıyla ölmesini aklamak için “Erken patlayan bomba…” diye haberleştiren bir medya dayanışması bol miktarda vicdan yapan aydın ve düşünürler vardı!

Suriyeli Rojin’in hayat yolculuğu devam ediyor…

Yunanistan'ın Midilli adasındaki Suriyeli mültecilerin arasında tekerlekli sandalyesiyle ölüm kalım yolculuğuna çıkmış gencecik bir kız olan Rojin’in hikayesini Türkiyeli okurlara ilk kez 3 Eylül tarihlinde Serbestiyet’te duyurmuştuk.

Deprived of home and country

Their past education or social class is no longer relevant. Neither are their religious beliefs. Nobody questions the others’ faith, confession, race or class. All are in a rush to go to another country in order to build a new life. For war does not differentiate between wealth or poverty, or between this or that status or social class. Because the war does not make a difference between class, statue, wealth or poverty. It unites everybody on the same sidewalk.

Yurtsuz kalmak…

Mültecilerin geçmişte hangi sosyal sınıftan olduklarının ya da eğitimlerinin hiçbir önemi kalmamış. Hangi dine inandıklarının da... Kimse kimseye mezhebini sormuyor; ırkını, sınıfını. Herkes, kendilerine yeni bir hayat kuracakları başka bir ülkeye gidebilme telaşında. Çünkü savaş sınıf, statü, zenginlik, yoksulluk filan tanımıyor; herkesi aynı kaldırımda buluşturuyor.