1961’deki bu seçim sonucu; Türkiye toplumunun şiddet karşısında geri çekildiği, sessizleştiği ve yeteri kadar direnç göstermediği teorisini bence geçersiz kılıyor. Düşünün, idamların üzerinden daha bir ay geçmemiş, devletin tepesindeki insanlar idam edilmiş, aynı ekipten diğer birçok isim de ağır ceza tehdidi altında. İşte böyle bir noktada toplum ayağa kalkıyor ve gerçeği savunuyor. Bu açıdan 15 Ekim toplumumuzun rüştünü ispat ettiği, darbecilere dur dediği bir gün.
1995 yılında Kara Harp Okulunu birincilikle bitiren teğmen, törende yapmak için hazırladığı konuşmasının bir bölümünde, yemin olarak kullanılan satırlara yer veriyor, dönemin Okul Komutanı Tümgeneral Yaşar Büyükanıt da bu satırları çok beğenince, bunun sonraki yıllarda subay yemini olarak kullanılmasına karar veriyor. Ta ki 2023’e kadar. 2023 yılında bir gün, kim olduğunu henüz bilmediğimiz biri bu metni yönergeden kaldırıveriyor. Kolay kurulan, kolay kaldırılıyor.
Etyen Mahçupyan’ın “Mustafa Kemal’in Büyümeyen Çocukları” yazısı üzerine düşünürken, ben olsam başlığı şöyle atardım dedim: ‘Mustafa Kemal’i anlayamadığı için sekülerleşemeyen CHP cemaati’. Burada sekülerleşme kavramını şimdiki zamanı anlayabilen ‘zamane’ anlamında kullanıyorum. Bu yazıya itiraz etmek zor çünkü hem felsefesi hem metaforları yerli yerinde. Bereket epeyden beri en azından 2019’dan beri değişmeye ve destanların ötesine geçmeye çalışan bir Cumhuriyet Halk Partisi var. İmamoğlu, destanlara teslim olmuyor ama destanlarla da kavga etmiyor. Seküler bir lider profili olarak kendi zamanının mücadelesini ortaya koyuyor. Hem partisi içindeki dar bir kesim hem de iktidar kanadı içinde huzursuzluk yaratmasının ve çokça tartışılmasının nedeni de zamanlaması ve iyi düşünülmüş siyasi hamlelerinin her iki statükoda yarattığı değişim kaygısı olabilir.
Ezeli düşmana, kültürel ötekiye yönelik bu keskin yargı, toplumsal dokuda yaşayan ve onu zehirleyen kuvvetli ve örtülü öteki fikrinin varlığına işaret eder. Bu kuvvetli fikir kuşatıcı bir akıl yürütme halidir. Kimlikler ve öteki zihinlerde ehlilik seviyesine göre kategorilere ayrılır. Tepede tam ehli olan asli kimlik, ben, biz, Türklük, sekülerlik, modernlik yer alır. Sonra ehlilik sırasına göre aşağıya, saf kötü ve ilkele doğru inen basamaklar bulunur. Bu durum, Türkiye’nin derin toplumsal bir belirleyenine işaret eder.
Dünya, Immanuel Kant’ın hayal ettiğinden ziyade Niebuhr’un tanımına daha yakındır. Belki de durumu en iyi anlatacak ifade, dış politikanın moral veya immoral olmaktan ziyade “amoral” olduğudur; yani ahlak veya ahlaksızlık ile nitelenemez. Ahlakla ilişkisi yoktur.