GÜNÜN YAZILARI

Amedspor’un zaferi ve soru işaretleri

“Yedi haftadır ortaya konulan maç sahnelerinde “tatsız tuzsuz, güven ve istikrar vaat etmeyen” bu oyunun birincil nedeni, oyuncu gurubunun eksik ve gedikleri. Bu arkadaşlarımız demek ki, doğru dürüst kendini vererek, önemseyerek ne çalışıyor ne besleniyor ne de dinleniyor? İkinci nedeni dile getirmek bile istemiyorum; çünkü hiç kimse Diyarbakır şehrini ne küçümseyebilir de ne de kendini bir nimetmiş gibi sunabilir.”

Tanrı öldü ama vicdan olarak yeniden doğdu

Bu hakikati hemen ucuz ateistik sloganlara bağlamayalım. Zira dindar veya ateist çok anlayış yoksunu yobaz var. Evvela, yüzeysel ateistlere kötü haberim şudur: Tanrı öldü demek Tanrı yoktur demek değildir. Kral öldü demek, Krallık yıkıldı demek değildir. Kral değil krallık bile öldüğünde, yönetim gerçeği ortadan kalkmaz. En fazla öz-yönetim yahut demokrasi adını alır. Dinsiz olabilirsiniz ama ahlaksız olamıyorsunuz. Çünkü din modern çağda Kant gibi peygamberlerin eliyle ahlak suretini aldı. Tanrı dağıldı ama yok olmadı. İman yurttaşlık adını aldı. Kişiye özgü hale gelen Tanrı da vicdan suretini aldı. Yani Tanrı öldü ama vicdan olarak yeniden doğdu.

The Bear dizisinin tılsımı ne?

John Gardner bir hikayenin en can alıcı özelliğinin okuyucuyu sahici ve kesintisiz bir rüyada hissettirmesi (vivid and continuous dream) olduğunu ileri sürer. Bu sene Emmylerde 11 dalda ödül alarak kendi rekorunu kıran The Bear, (çünkü dizi geçen sene de 10 ödül almıştı) Gardner’ın tarifindeki tılsımı yakaladığı, yani sahici bir rüyaymış gibi aktığı için bu kadar etkileyici oldu.

Durumdan-“kurum”dan vazife çıkarmak

Bazı işler güçler, “rütbe”ler ebedi. Ondan itibar, emekli olsa bile “durum ve vazife” çıkaranlar için harika ikramiye. O vazife sadece durumdan değil “kurum”dan da çıkıyor. Sözlükteki üç anlamıyla “müessese”, “büyüklük taslama, kibir”, “bacadaki is”… Bazısında üçü bir arada. Emniyet, Askeriye de unvanı, rütbesiyle itibarı köklü kurumlar. İtibarı taşırmazsa tabii…
- Advertisement -

İtaatsizliğe çağrı

Bireysel olarak son derece kof fakat grubun parçası olarak azametli başların, arkasına devlet gücünü alan boş kibrine maruz kalmaktan bunalan zihinlerimizi komikliklerle avutuyoruz. Hermann Hesse’in, "Kendini Keşfet: Bireyleşmenin Albenisi Üzerine" kitabı bütün bunlar için rahatlatıcı bir kaynak olabilir. Kitap, 1930’lar Almanya’sını çok benzer bir biçimde anlatıyor. Otoriteye itaatin gençler arasında bile en büyük erdem sayıldığı, okulların ve askerlik kurumunun buna dayalı gücünün bütün bir toplumu militerleştirerek düşünselliğini yitiren bir kitleye dönüştürmesini konu ediyor. Bireysel olmayan erdemin erdem olamayacağını söylüyor ve de.

En Son Çıkanlar