Gösteri sürüyor, ama kimse bakmıyor. Yönetenler iktidardaymış, muhalefet muhalefetmiş, seçmen seçmenlik yaparmış gibi… Dikkat dağılır da göz sahneden çekilirse, herkes rol keser: Dansçı yerini korur ama adımını küçültür, siyasetçi kürsüde kalır ama sözünü boşaltır. Marke yapan yalnızca sahnedekiler değil; bakmayı bırakan her izleyici bu oyunun ortağıdır.
Hikmet İzmirliydi. Cumhuriyet gazetesi içinde İzmirli bir ekibin de abisiydi. Onun yanında gazeteciliğe başlayan Mustafa Balbay, Hakan Kara, Celal Başlangıç, Handan Şenköken Cumhuriyet’te önemli isimleri oldular. İzmir takımıyla merkez ekibi arasında giderek uyumlu bir ilişki oluştu. Hikmet’le sık sık tartışırdık. Giderek bir çok konuda ortak fikirler üretmeye başladık.
Cümle Devlet Bahçeli’ye ait. Bunu söylediği kişi ise Ahmet Türk. Bahçeli 77, Ahmet Türk 83 yaşında. Galiba 2000’lerin ortasıydı ve Ahmet Türk, "barışı konuşacak son nesil biziz" demişti. Bunu Kürtler için söylemişti. Tarih Ahmet Türk’ün bu sözünü doğrulamadı. Ama ilginç bir şekilde bu söz galiba Türkler için geçerli.
Eskiden uzaktan uzağa “realitesini tanıyoruz” denilen Kürt sorunu bitiyor. Realite kendisini empoze ediyor hem devlete, hem topluma, hem Öcalan’a, hem Bahçeli’ye. Türkiye kendine geliyor. Cumhuriyet kendine geldikçe nasıl Müslümanlığı ile barıştıysa, öyle de Kürtlüğü ile de barışacak. Şiddetten arınmak bu istikametteki önemi bir adım. Bu uğurda gayret gösterip hak, adalet ve barışa katkı yapan herkes takdiri hakediyor.
19 Mart’tan sonra yaşananların altında, iktidarın siyasi acizliği var. İktidar, siyaset üretemiyor; siyaset üretemeyince de yargı sopasıyla siyasi rakiplerini baskı altına alıyor. Kendi siyasi başarısına ve sivil bir yapı olarak halktan göreceği teveccühe değil, devlet gücüne yaslanarak iktidarda kalmaya çalışıyor.