Seçimden sonra şöyle bir rakamlara bakarak bir haftadır neredeyse doğruluğundan şüphe edilmeyen tespitler var:
“Milliyetçilik yükseldi”. “Mülteci karşıtlığı oy getirdi.” “DEVA, Gelecek, Saadet CHP’ye hiç oy getirmedi.” Ve tabii geleneksel “liberaller yanıldı” Galiba bu analizler CHP genel merkezinde de epey popüler. Rakamlarla herkesin kendi doğrularını meşrulaştırması mümkün. Ama böylece kendini kandırmak da mümkün. Peki bu analizler rakamsal olarak doğru mu?
Kürtlerin bu ülkede tek başına iktidar olma şansı yok, ancak Kürtlerin olası bir iktidara ortak olma ve Türkiye siyasetini demokratik bir zemine taşıma gücü vardı. Doğru siyaset ve basiretli bir yaklaşımla Kürtler bunu yapabilirdi. Ne yazık ki HDP-YSP, bu şansı 2023 seçimlerde de heder etti. 2018’de 67 vekil çıkaran HDP, 2023’te 62 vekile düştü. İlk defa seçime giren 5-6 milyon seçmenden de oy alamadı. Hiç kuşkusuz 2023 seçimlerinin en büyük kaybedeni HDP-YSP oldu.
Yunanistan yarın yeni başbakanı ve parlamentosunu belirlemek için sandık başında. 10 milyonluk Yunanistan’ın kaderini ilk kez oy kullanacak 400 bin Z kuşağı seçmen belirleyecek. Bu nedenle sağcı Başbakan Miçotakis, TikTok’a odaklanmış durumda. Türkiye’nin en gergin iki seçimi arasında sandığa giden Yunanistan’daki tartışmalar biraz tanıdık: Sağcı adaya oy verdiği için dışlanan solcu sanatçılar, milli güvenlik tartışmaları, skandallar… Fakat bir o kadar da uzak. Birbirlerinin ezeli rakibi kravatsız sosyalist Çipras ile katıksız bir liberal ekonomist Miçotakis’in yan yana gülen fotoğraflarını, bütün parti liderlerinin ekran karşısında yan yana gelip gazetecilerin sorularını yanıtlayıp politikalarını açıkladığı münazara görüntülerini görünce insan sormadan edemiyor: Komşuda pişen bize ne zaman düşer ?
Benim baba tarafım Polonya’dan gelmiştir. Dedem 1897’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir vatandaşı olarak Krakow’da doğmuş, Birinci Dünya Savaşı’nda çarpıştıktan sonra Viyana Üniversitesi’nde okumuş, Berlin’de mühendis olarak ilk işine girmiş ve 1925 Nisan’ında evlendikten hemen sonra Türkiye’ye göçmüş. Kalıcı olmasını düşünmüyorlarmış bu göçün, bir yıl çalıştıktan sonra geri döneceklermiş, ama iş uzamış ve Naziler’in Polonya’yı işgal etmesiyle beraber geri dönülecek yer kalmamış, göç mecburen kalıcılaşmış. Anlatacağım göç dedeminki değil ama. Kardeşininki.
Ses kaydını elbette doğrudan buraya yazmayacağım ancak o ses kaydını dinleyeli bir hafta olmasına, düşüncemin merkezinde bu ses kaydı vardı. Zira seçim, Türkiye seçmeninin ideolojik tutumu konuşulurken merkezde bir yerde hep din vardı. Siyaseti bir kenara bırakmak kolay da inanan bir insan olarak gözlerinizin önünde dinin, siyaset gibi neredeyse hiçbir sabitesi olmayan bir kurum tarafından parça parça tüketilmesine şahit olmak gerçekten çok ağır. En azından ben ve benim gibi bir azınlık için.