“Tüketim boykotu” ile ilk haşır neşir olmamız ortaokul günlerimizde, “Kahrolsun Amerika” vesilesiyle… Teorisini ilkokulda “Marshall süt tozu” içerek “Yerli malı yurdun malı /Herkes onu kullanmalı”yla yapıyoruz ama esasını, “esaslı tatbik”ini devrimci abilerden öğreniyoruz. Çocuklukta ABD’ye “temel” bağımlılığımız Kovboyculuk oyunu (onda da Kızılderililer’i tutuyoruz zaten) olsa da yaman mesele. Boykot “her şeyle iyi giden” kolamıza karşı zira.
Çözüm süreci, otoriterleşmeyi meşrulaştıran bir işlev görmüyor, tam tersine demokrasiye ve hukuka açılan bir çıkış kapısı haline geliyor. Türkiye’de demokrasi ve hukukun yeni çıpası çözüm süreci. Bunun somut örneği DEM İmralı Heyeti ile Beştepe’deki zirve öncesi ve hemen sonrası yaşanan tahliyeler. Ankara kulislerine göre bu tesadüf değildi, süreç için atılmış adımlardı.
10 Nisan görüşmesinin siyasal sonuçları en yakın zamanda ortaya çıkacaktır. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, insanların tahliyeleri, hasta, tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması ve PKK kongresinden hemen sonra ciddi hukuksal düzenlemelerin hayata geçmesi hiç kimse için sürpriz olmamalı. Bu yaz bu ülkede çok ama çok değişik siyasal bir atmosfer ile yaşayacağız
İsrailli gazeteci Yuval ortaya çıkardı; genç yazılımcılar Hint Vanya ve Faslı Ibtihal Microsoft’un 50. Yıl Kutlaması’nda Suriyeli CEO Mustafa Süleyman’ın yüzüne haykırdı. 25 yaşındaki Müslüman yazılım mühendisi Ibtihal Aboussad, sahneye kefiyeh fırlattı ve parmağını kaldırarak Microsoft’un İsrail’in Gazze soykırımına teknolojik altyapı sağlayarak ortak olmasını yüzlerce insanın gözü önünde protesto etti. Filistin’i savunanlar için önemli bir sembole dönüşen Ibtihal Aboussad’ın bu protestosunun arkasında muktedire parmak kaldırma cesareti ve inandıkları veya inanmadıkları şeyler farklı olsa da ayakaltına düşen evrensel insan haklarına ve demokratik hukuk devletine bağlı olan vicdanlı genç insanların dayanışması var.
Onur Erkan, Serbestiyet’te yayımlanan haber ve söyleşileriyle ilk derece mahkemesinin Narin cinayetinde verdiği müebbet kararlarını ve o dava boyunca neredeyse savcı rolü oynayan gazetecileri epeyce hırpalamıştı; şimdi, adli bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi’yle yaptığı söyleşide ortaya serilen somut veriler bu iki müessesenin (yargı ve basın) sahiplerini çok zor bir pozisyonda bırakıyor. Beşikçi’nin hazırladığı uzman raporu istinaf mahkemesine sunuldu. Bu vesileyle: Narin cinayeti davasında ‘katil aile’ hükmüne mahkemeden önce varan gazetecileri bu noktaya sürükleyen âmiller hakkında neler söyleyebiliriz?