CHP’nin bu işin bir parçası olmasının anlamı şuydu: Çözüm sürecinde siyasi partiler, iktidar ve devletin oluşturduğu sistem derine indikçe, risk aldıkça bunun toplum-siyaset ilişkilerine yansıması ihtimali yüksekti. CHP, seçmenini bir tavra davet eder; içindeki milliyetçi ve korumacı kimlik meselesinde her zaman korktuğu ve karşılaştığı engelleri bu şekilde aşabilirdi. Tersini yaptı…
İç siyaseti tercih etti. AK Parti ve MHP’nin İmralı’ya gitme kararı karşısında milliyetçi tepkilere oynadı. Ne kadar fayda sağlar, çok tartışmalıdır. Ama CHP’ye yönelik eleştirilere, siyasetsizliğe son derece uygun bir duruştur.
İsimlerin sosyolojisi üzerine kalınca bir risale yazılabilir. Zira isimler sadece bir isim olmaktan öte bir ağırlığa sahip. İsimlerin yükü altında şekilleniyor hayat, imlasını buluyor karşılaşmalar. Eğer bir toplumun trend falına bakılacaksa isimler bunun için fena bir adres olmaz. En yaygın bebek isimleri sıralamasında Alparslan isminin yakın zamanda Mehmet isminin önüne geçmesi herhalde bize birşeyler anlatıyordur.
2013-2015 arası AK Parti yalnız başınaydı, Öcalan’la baş başaydı. Şimdi CHP’nin itirazlar ve çekincelerini azalttığını, dahası çözüm sürecini desteklediğini görüyoruz; MHP’nin ve liderinin açık ara ön açan taşıyıcılık yapmasını izliyoruz. Kürt kesimi önemli ölçüde tek ses hâlinde. Birkaçı dışında Meclisteki siyasi partiler çözüm fikrinden yana… Bu durum Türkiye için büyük bir fırsat tablosu oluşturuyor.
“Yerel kanunlarla (aynı konuda) bir milletlerarası andlaşmanın hükmü çatıştığında, andlaşma hükmü esas alınır” şeklinde bir öncelik kuralı Anayasa’da bulunmaktadır. Bu kural “temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalar” için düzenlenmiştir. Hakkında karar verilmiş kişi, yani Selahattin Demirtaş, hapiste. Kararın uygulanması aşamasına gelinmiş durumda. Son zamanlarda bazı hukuk çevrelerinde bu kural tartışılsa bile Anayasa’nın 90. maddesi net. Feti Yıldız’ın dikkat çektiği gibi makul süre, çoktan aşılmış durumda. Dosya, makul süre içinde bitirilip tahliye sağlanmaz ise artık keyfi süre devreye girer. Hukuk keyfiliğe açık bir enstrüman değildir.
Bir süredir harekete geçmek isteyen jandarma güçleri hükümeti de ikna ederek operasyona başladı. 30 kişi öldü. Üzerlerine gaz dökülen tutuklular yandı. Görevliler hakkında sözde soruşturma açıldı. Dosyalar gitti geldi. Tanıklar dinlendi. Peki 25 senenin sonunda ne oldu? Hiçbir şey. Böylece bir suç daha örtbas edilmiş oldu. O dönemin gazeteleri açısından, yapılan haberler, bir meslek ayıbıdır.