Türkiye’de çift katmanlı bir otoriter dalga var. Hem dünyadan beslenen hem de kendi iç dinamikleri ile beslenen bir yapı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, onun kurduğu ittifak, yeni Türkiye iddiaları ile bu dünya siyaseti arasında paralellikler var. Bu paralellik temel olarak milliyetçilik, devletçilik, büyüme yani milli sınırların büyümesi üzerine dayanıyor. Bu oranda milli olan, milliyetçi olan, güce dayanan her zaman demokratik olanın üzerine çıkıyor.
Din adaleti emrederken, seçimde sonuç alabilmek uğruna ‘adaletsizliği’ vaad etmek gibi bir vahamete şahit oldu gözlerimiz ve kulaklarımız. Yetki ve sorumluluk mevkiinden adalet sözü çıkmadı da, kendisine verilen emaneti adaletle değil ayırma ve kayırma ile kullanacağı iması zuhur etti.
Bizim çevreden Hollanda'ya ilk giden Mehmet Emin olduğu için, sonradan gidenlere kucak açtı. Yol yordam öğretti, tercümanlığımızı yaptı. Kaybettiği ilk eşi Selma ile birlikte evini açtı. Yerleşme sancılarımızı hafifletti.” Mehmet Emin, barışçı, şiddet karşıtı, özgürlükçü bir sosyalistti. Gülümsemesi, yüzünden hiç eksik olmazdı. Hollanda’ya gittiğimde mutlaka uğrardım. Birçok meselede aynı fikirdeydik. Tam 13 yıl ülkesine dönememişti. Aynur, onun 13 yıl sonra Türkiye’ye döndüğü gün (2 Temmuz 1993) yaşadığımız Sivas katliamının Mehmet Emin’i çok sarstığını anlattı.
Popülist-otoriter liderlerin seçimle iş başına gelebilmelerinin yarattığı kaygı, demokrasinin işletim sistemi olan genel oy sisteminde artık işlemeyen bir şeylerin olduğunu imâ eden ve buradan da popülist liderlerin iktidara gelmelerini engelleyecek, gelseler de yönetmelerini sınırlayacak ‘bürokratik’ çare önerilerine varıyor. Tartışma elbette “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi” düzeyinde yürümüyor fakat onu da andırmıyor değil.
Kürt siyaseti içinde halktan gelen popüler basınç, Kürt siyasetini askeri vesayetten çıkmaya zorluyor. Bunun gel ve gitleri Demirtaş eşlerinin (çiftinin) eşsiz ve başkansız (eşbaşkansız) çıkışlarında yansıma buluyor denebilir. Bu çıkışlar mahçup ve mütereddit ama siyaseten doğru istikamette olmanın bilincinde çıkışlar gibi görünüyor. İlgi ve destek görüyor. Kürt siyaseti üzerinde askeri vesayetini sürdürmek isteyen totaliter örgüt ise Kürt siyasetinin ne Kürt ne de siyaset olmasına izin vermeyen tahditlerle çerçeve oluşturmakta ısrar ediyor. Kürtler adına hareket iddiasındaki silahlı örgüt başarısız olduğu gibi Kürt demokrasisinin hakettiği politik hasılatı toplamasına da engel olan bir konumdadır.