Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde tatbiki, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Anayasa hükümlerini yorumlayan AYM’nin kararlarının kale alınmadığı bir yerde Anayasadan da, hukuktan da, devletten de bahsedilemez. Zühtü Arslan, “Anayasa Mahkemesinin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı bir konuşmasında, devleti devlet yapan unsurun hukuk olduğuna dikkat çekerken Platon ve Sokrates’e atıf yapar. Platon, iyi işleyen mahkemelere sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfını kaybedeceğini söyler. Sokrates de, ölüm cezasına mahkûm edilmesinin ardından kendisini kaçmaya ikna etmek isteyen öğrencisi Kriton’a “mahkeme kararlarının hükümsüz olduğu, basit bireyler tarafından geçersiz kılınıp ayaklar altına alındığı bir devletin ayakta kalmayacağını” belirterek karşı çıkar.
Bu filmi daha önceden de görmüştük. Biz oturmuş hala kimin tahliye etmesi gerektiğini tartışıyoruz. Ergenekon Davası'ndan yargılanan Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay ile Balyoz Davası’nda yargılanan Engin Alan’ın milletvekili seçilmelerine rağmen tahliye edilmeyişlerini hatırlayalım. Her iki mahkeme de işlenen suçun Anayasa'nın 14. maddesi (anayasal suç) kapsamında kaldığını ileri sürmüştü.Suç uydurmanın çok kolay olduğu bir dönemde geçerli bir gerekçeydi bu. Sonrasında yaşanan tüm hukuksuzluklar sadece FETÖ ile geçiştirildi.
Peki, şimdi kim var? Biz bu filmi neden sürekli izliyoruz?
Teknolojinin ışık hızını geçtiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu yolda hamle yapabilen, atılım cesareti gösterebilen toplumlar güçleniyor. İlk cep telefonlarının yayılmasında rol oynayan Nokia’nın bir Finlandiya kasabası olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Biz o tarihlerde suyu, elektriği kasabalarımıza getirmeye uğraşıyorduk. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Üsküdar’da “Köklü Miras’tan Türkiye Yüzyılı’na” temalı bir gezici eğitim tırının açılışını gerçekleştirdi.
Ergun Özbudun, Türkiye siyasetinde asker ve vesayet, güçlü devlet ve zayıf sivil toplum, siyasi partiler ve parti sistemi, anayasa yargısı ve demokratikleşme gibi kritik mevzuları, karşılaştırmalı bir yöntemle, analitik bir temelde ve güçlü bir teorik çerçeveyle inceleyen onlarca eser vermiştir. Onun bu eserlerine nüfuz etmeden, Türkiye’deki siyasetin dününü ve bugününü hakkıyla anlamak olası değildir.
Nilüfer Göle, hatta Tanıl Bora başka pek çok liberal, demokrat, sol-demokrat aydın gibi zamanında dincileri şımartıp, başımıza çıkaran, ağacın yaşken eğilmesine itiraz eden, Kemalizmi, orduyu eleştirip AK Parti’nin önünü açan hainler listesine eklendi. Ve bir kesimin gözünde sonsuza kadar susmaya mahkum edildi. Bu tek taraflı müebbet susma cezasını bozdukça da “bu hala konuşuyor” tarzı magandaca anti-entelektüel tepkiler, homurtu sesleri duyuluyor. Önyargılarınızın öngörü olduğunu zannediyor, bizi mutlu cehaletimizle baş başa bırakmayıp kafalarımızı karıştırdıkları, kendi mahallerinin dışına çıkmaya cesaret ettikleri için entelektüelleri suçluyorsunuz.