2024 yılında 76 farklı ülkede 4 milyar insan oy kullanmak için sandık başına gidecek. Türkiye yerel seçimler için, Rusya, ABD, Tayvan, Meksika, Ukrayna başkanlık, Hindistan, İngiltere, Pakistan, Güney Afrika meclis seçimleri için oy kullanacak. Rusya, İran, Venezuela ve Belarus gibi muhalif adayların siyasi yasaklarla, suikastlar ve hapis cezalarıyla muhatap olduğu ülkelerde sonuçlar şimdiden belli. Biden ve Trump’ın yeniden karşı karşıya geleceği 2024 ABD başkanlık seçimleri ise başa baş geçecek. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde radikal sağ, Güney Afrika’da radikal sol güç gösterisi yapacak. Tayvan seçimlerinin sonuçlarına göreyse Filistin ve Ukrayna’dan sonra dünyada üçüncü bir savaş cephesi açılabilir.
“Fenomenlik” yarışında öne çıkan isimlerden biri son olarak eski eşinin dükkanını kurşunlatmakla suçlanan Ece Ronay. Peki olaylar bu noktaya nasıl geldi? Evinden kaçan bir Diyarbakırlı genç kız, yaklaşık 10 yıllık bir süre içinde nasıl Bağdat Caddesi’nde güzellik merkezi olan mafya auralı bir iş kadınına dönüştü? Ece Ronay, çok gençken pavyonlarda çalışmış. Üstelik reşit bile değilmiş. Jandarma pavyonu bastığında, Ece saklanıyormuş. 2020’lerin internet kültürüyle, 1970’li yılların Yeşilçam filmlerinin, Ece’nin hikayesinde birleştiğini görüyoruz.
Gazze’de BM Genel Sekreteri’nin dahi çaresizce çağrılar yapmanın ötesine geçemediği bir ortamda bir uluslararası mahkemenin çıkıp sihirli bir değnekle saldırıları durdurması ve adalet dağıtması mümkün değil. O hâlde Güney Afrika’nın bu hamlesine dair mucizevi beklentiler içine girmeden Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) başlatılacak sürecin etki sınırlarını ve bu sınırların genişletilmesine biraz dahi olsa nasıl katkıda bulunulabileceğini tahlil etmek daha anlamlı. UAD Statüsü’nün 63. maddesi antlaşmaya taraf tüm devletlere davaya katılma hakkı veriyor. Rusya’ya karşı Ukrayna’nın açtığı davaya bu usulü kullanarak 32 devlet katıldı. Soykırım Sözleşmesi’ne 1950’den beri taraf olan Türkiye’nin de İsrail’e karşı Güney Afrika’nın açtığı davaya katılması mümkün.
Son Can Atalay kararı nedeniyle Yargıtay dairesi ile Anayasa Mahkemesi arasında bir uyuşmazlık ortaya çıktı. Anayasanın 158. maddesindeki son cümle, mahkemeler arasında uyuşmazlık meydana geldiğinde nasıl giderileceğini, açıkça belirtiyor: “Diğer mahkemeler ile Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır” deniliyor. Bugüne kadar, Anayasa Mahkemesi kararları, eleştirilseler bile uygulanmıştır. Umarım bu gelenek sürer.
Kızıl Goncalar dizisinin -tarikat ya da imam hatip mensubu- dindarları arasında ‘hoşgörüsüz’, ‘katı’ ve ‘kötü’ karakterler mevcut ama onlardan daha fazlası dizinin laik-seküler tiplemelerinde var. Ne var ki diziye “bizi kötü gösteriyor” diye sadece İslami kesimden tepki geldi. Bu tepki iktidar konumundaki dindarların kibirli ve yasakçı tavırlarına bağlandı, ki doğruydu. Peki en az öbürleri kadar ‘kötü’ temsil edilen laik-seküler kesimin diziye itiraz etmemesinin nedeni onların hoşgörülü-özgürlükçü tavırları mı yoksa o temsilde bir sorun görmemeleri mi?