Eski sömürgeci devletlere hırs beslemeye devam eden ve başarısızlıklarını tamamen Batı’ya yükleyen Afrika halklarının Rusya’ya sempati beslemesi doğal. Üstelik Rusya henüz ulus devlet olamamış bazı ülkelere askeri yardım da yapıyor. Wagner grup özellikle Mali ve Merkezi Afrika Cumhuriyetinde aktif olmaya devam ediyor. Rusya’nın Afrika Zirvesi katılımcıları arasında Progozhin de vardı. Putin, Rusya-Afrika Zirvesi’nde Rusya tahıl anlaşmasının iptalinden doğan rahatsızlığı gidermek için ciddi ihtiyaç halinde olan 6 devlete tahıl hibe edeceğini açıkladı. Afrikalıların 23 milyar dolar borcunu da sildi. Ne yorum yapılırsa yapılsın, Batı’da bu zirve küçümsense de ilişkiler böyle gelişir.
AB normlarına uymadan, uymak zorunda kalmadan AB’nin bazı kurumları içinde var olmak… Zaten Türkiye; NATO, Avrupa Konseyi gibi kuruluşların çok eski ve kıdemli üyelerinden. Ancak bu formülü yeterli görmek, “ikinci sınıf” demokrasi tanımlamasını kabul etmek anlamına gelebilir. Halbuki Türkiye üyelik müzakereleri yürüten bir ülke. Herhalde üyelik müzakerelerine başlayıp da bitirememiş en uzun görüşmeleri yürütmüş üye adayıyız.
Dünyamızın evrende tek akıllı yaşam formu olduğunu düşünmek çok dar bir bakış açısı. Evren o kadar büyük ki, içinde sayısız gezegen, yıldız, galaksi var. Bu kadar çok olasılık arasında, sadece bizim akıl sahibi olduğumuzu varsaymak çok iddialı değil mi? Belki de bizden çok daha ileri bir medeniyete sahip olan akıllı varlıklar var. Belki de onlar bizim gibi savaşmıyor, hastalanmıyor, kirlenmiyor. Belki de onlar bizden çok daha mutlu ve huzurlu yaşıyor.
Yunanistan ile nüfus mübadelesinin müzakere edildiği bir dönemde nüfusları nerede ise tamamen Yunanlı Hristiyanlardan oluşan üstelik işgal etmediğimiz adaları Lozan’da istemek abesle iştigal olurdu. Gökçeada ve Bozcaada, Lozan’ın 14’üncü maddesine göre kendi kendilerini yönetecekti. Oysa bu madde hiçbir zaman uygulanmadı. Dört yıl sonra Mahalli İdareler Kanunuyla tek taraflı olarak yürürlükten kaldırıldı. Yunan vatandaşlığına sahip Rumların İstanbul’da serbestçe ikametini sağlayan anlaşma 40 yıl sonra 1963’de İsmet İnönü başbakanlığında ihlal edildi, İstanbul Rumları 1964 yılında birkaç gün içinde sınır dışı edildiler.
Bu iki örnek bile Lozan’ın bizzat imzacıları Antlaşmayı bugün bazılarının yaptığının aksine putlaştırma arzusunda olmadıklarını gösteriyor. Mustafa Kemal ile İsmet Paşalar, Lozan’ın işlerine gelen hükümlerini uygulamışlar, işlerine gelmeyenlerini de hasır altı etmişlerdir. Bu çok şaşırtıcı değildir. Nitekim, Lozan’ın imzacılarından hiçbirisinin bu ihlalleri mesele edip ihlal edilen hükümlerin uygulanmasını talep ettiklerini duymadım.
Bir müşkülat çıktığında arkadaşlarımızı yardıma çağırabiliriz, bir hüzne düştüğümüzde arkadaşlarımıza sığınabiliriz. Salt mutluluklarımızı değil mutsuzluklarımızı da arkadaşlarımızla paylaşırız. Bir felakete duçar olduğumuzda, başımız dara düştüğünde arkadaşlarımıza müracaat ederiz. Bittabi bunların hepsi kıymetlidir, ancak bunlardan öte bir arkadaş, sırf varlığı ile mutluluk sebebidir.