AK Parti dışında bir partinin iktidara gelmesi ile başörtüsü yasağı olacağını iddia edenlere sormak isterim; önleri açılan bazı dini grupların, “Kadınların okuması, çalışması, sesi haramdır. Kadınlar erkekler aynı sınıfta ders göremez. Bu başörtülü kadın üniversitede bana ders anlatmaz, haramdır, dersi boykot ediyorum. 6284 var diye afetler oluyor. Kadının tek rolü anne olmak, eş olmaktır ve yeri de evidir.” yasaklamaları ile, dün başörtülü kadınların okuma ve çalışma haklarını yasaklayanlar arasında ne tür bir fark var da, birini yasakçı ötekini garantör olarak görebiliyorsunuz?
Rapora göre ülkemiz pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde “hür olmayan” kategorisindeki 57 ülkeden birisidir. Aslında bu kategoride ekonomisi gelişmiş hiçbir ülkeye rastlanmadığı ve ezici çoğunluğun Orta Doğu, Rusya ve Avrasya ile Afrika’nın önemli sayıdaki ülkelerinden oluştuğu görülmektedir. Ekonomik kalkınma düzeyi ile ülkelerin demokrasi ve hukuk alanlarındaki performansları arasında direkt bir bağ olduğu birçok başka yerlerde görüldüğü gibi bu raporda da çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Fransa’da bir haftadır çöpler toplanmıyor, trenler ve uçaklar aksıyor, 1 milyon Fransız ülke çapında protesto gösterisi düzenliyor. Tepkilerin sebebi Macron’un liberal emeklilik reformu. Macron hükümeti, emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkarmak istiyor. Macron’un bu kararına tepki gösteren 8 büyük sendika grev düzenleme kararı aldı ve 3 aydır birlikte hareket ediyor. Soğuk Savaş döneminde CIA ajanı olan ve yolu Türkiye’ye de düşen Amerikalı antikomünist sendikacı Irving Brown’ın böldüğü Fransız sendika hareketini, Macron istemeden de olsa birleştirdi.
Artık seçimlerdeki sandık, “Biz öyle sandık”a da uygun, cinaslı kafiye. Orada kadın olmak iyice yaman, hayati mesele. Zira (AK Partili Özlem Zengin’in tasvirinden ödünç alarak) kadın hedef, kadın çok düzenli, planlı saldırı, yüzlerce tehdit altında, kadın yorgun, o camiadaki durumu değerlendirirken hüzünlü, kadın yalnız, öyle de yorgun. Kadın aklımdaki o dize: “Eş dost arasında büsbütün yalnız”.
Maruz kalmayı, ‘kötü’ bir şeye zorunlu katlanış anlamında kullanırız. Mesela ‘yalan’a maruz kalırız fakat yeterince uyanık olursak onu başımızdan defedebiliriz. Fakat politik kutuplaşmanın düşmanlararası savaş boyutuna ulaştığı koşullarda yalan haberleri -şayet işimize geliyorsa- yalan olduğunu bile bile kabul etmek ve yayılmasına katkıda bulunmak sıradan bir davranış haline gelir. Bir sonraki aşama ise ‘kendi yalanını kendin uydur’dur. Şimdi o aşamadayız. Önümüzdeki iki ay boyunca bu derin çürümüşlük alâmetinin muhtelif versiyonlarıyla karşı karşıya kalacağız.