Türkiye’de askeri vesayetin sonunu getiren hamlelere de en büyük destek Avrupa’dan geldi. Ülkenin geleceğine ilişkin projelerin çoğu Batı’yı örnek alır. Maddi manevi desteğini Batı’ya dönerek sağlamaya çalışır. Batı’nın bencilliğini, konfora düşkünlüğünü, yoksul ülkelere yukarıdan bakan kibrini biliyoruz. Ama Batı yalnızca bundan ibaret değildir.
Şimdilerde başka art niyetlerin ürkek açıklamaları yapılıyor. Birincisi İçişleri Bakanı Soylu’dan çıktı: “15 Temmuz, fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir." İkinci ürkek açıklama ise eski TKP’nin serdengeçti militanı, sonrasının ultra liberali; günümüzün en yerli ve millileri arasında yer alan Başdanışman Mehmet Uçum’dan geldi: “İktidar değişikliği tam bağımsızlığa darbe olur." Edilen bu sözleri şimdilik çok az kişi yorumluyor. Belki insanlar yorumlamaktan da çekiniyor. Tahmin ediyorum muhalefetin seçim gecesi ve sonrası tüm olasılıklara karşı bir B planı vardır.
Depremden sonra insanlarla birlikte kurumlar da yaraları sarmak için seferber oldular. Depremzedeler yakın illerdeki öğrenci yurtlarına yerleştirildiler ilk olarak. Fakat Niğde’den bir haber geldi. Depremzede bir karı koca, depremzede olmalarına rağmen KHK’lı oldukları gerekçesiyle yurda kabul edilmemişlerdi. Sonra yine depremzedeler için avantajlı kredi imkânları sağlandı. Bu defa Adana’dan bir haber geldi. Depremzede bir kadın öğretmene eşi KHK’lı olduğu için kredi verilmemişti.
Seçmenin davranış şeklinin tek bir formülle açıklanması mümkün değil. Buna rağmen, 1946’dan bu yana yapılan çok partili seçimlerin büyük kısmında seçmen çoğunluğunun eğiliminin aşağı yukarı benzer şekilde geliştiğini görmek mümkün: Seçmen, yeniliğin, değişimin yanında durmaya, güç merkezlerinin dayatmalarına karşı direnmeye ve mazlum olarak gördüğü tarafı korumaya yatkın.