Dört yıl büyükelçilik yaptığım Hindistan, bütün eksikliklerine rağmen demokrasi içinde yoluna devam ediyor. İlim ve teknoloji alanında önemli ilerlemeler kaydetti. Buna karşılık Pakistan hem darbeler hem siyasal cinayetler içinde çalkalandı. Hâlâ da çalkalanıyor.
Altılı Masa, “Aday kim olacak?” sorusu ilk başta gelmek üzere, seçime ilişkin kritik kararları almadığından yoğun olarak seçim sonrasına odaklandı. 30 Ocak’ta açıklanan Ortak Politikalar Mutabakat Metni de bu yaklaşımın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bir başka ifadeyle, vitrinin nasıl düzenleneceği hususunda kafalar karışık olduğundan, mutfağa ağırlık verildi.
Yeni İttihatçılık (aynen ‘eski’ İttihatçılık gibi) gerçek dışı ve arkaik bir hikâyeyi geleceğe matuf ‘gerçekçi bir kızıl elma’ olarak sunuyor. Bu palavraya inandığı ölçüde ve bu inancını sebatla, güçlü bir iradeyle vurguladığı takdirde toplumun da aynı palavranın peşinden gidebileceğini, iktidara destek vereceğini hayal ediyor. Bunun yaratacağı özel psikolojinin cazibesini atlamayalım… Hasreti çekilen bir duygu denizine atlamak gibi... Kişi ve toplumu gerçeklerden kopartan, hayal aleminde gezdiren ama aynı zamanda ‘iyi’ hissettiren bir zihinsel trans hali…
Eski Genelkurmay Başkanı ve NATO eski Askeri Komite Komutanı Petr Pavel, geçen hafta yüzde 58 oyla Çekya’nın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Babası Josef Pavel, 1989’da Çekslovakya’daki komünist rejim yıkılana kadar NATO askerleri hakkında istihbarat toplayan bir askeri casustu, Petr Pavel de eski bir Komünist Parti üyesi. Çekya’nın yeni Cumhurbaşkanı Pavel’in Komünist Parti üyeliğinden Çekya’nın Cumhurbaşkanlığına uzanan hikayesi, 1948 komünist darbesinin, 1968 Prag Baharı’nın, Kadife Devrim’in, efsane siyasetçi Vaclav Havel’in, Türkiye’ye sürgüne yollanan demokrat sosyalist Alexander Dubcek’in, kısaca Çekya’nın demokratikleşmesinin de hikâyesiydi.
Aşağıda fotoğrafını göreceğiniz el ilanı yirminci yüzyılın başlarında Selanik sokaklarında dağıtılmış bir miting duyurusu. Bildiri beş dilde yazılmış: Türkçe, Fransızca, Rumca, Bulgarca ve İbranice! Demek ki, emekçilerin beş dilde ‘Geçinemiyoruz’ demesi bu topraklarda hem mümkünmüş hem de zaten bir zamanlar yapılıyormuş.