Bülent Arınç’ın, “kral çıplak” dedikten sonra Erdoğan’ın davetine icabet edip Manisa mitingine katılmasını ve orada Erdoğan’a oy istemesini eleştirenlere, “Yoksa benim miting meydanında kürsüye çıkıp ifadelerimin tam tersi yönde bir konuşma yapmamı (mı bekliyordunuz)” diye sorması çok çarpıcı. Haklı. Yine kendi sözleriyle “Akıl onu gerektirir ki böyle bir kalabalığa söylenecek söz ancak budur…” Fakat işte bütün mesele burada: “Kral çıplak”tan sonra o kürsüye çıkmamak gerekirdi. Çıktıktan sonra zaten “akıl” hangi talimatı verirse o söylenir. Ama bu, Arınç’ın büyük çelişkisini izale etmiyor.
Yahya Kemal, 1912’de “Müslümanlaşmış ve kendi vatandaşlarım için fazla mütehassis bir ruha rücu etmiş” olarak uzun sayılabilecek Avrupa hayatını sonlandırır ve İstanbul’a döner. Vatanına kavuştuktan sonraki altı yılı, 1912-1918 arasını, “millî acılar devresi” olarak tanımlar. Osmanlı, bu altı senede üç savaşa girer, savaşların en büyüğü Birinci Dünya Savaşı’dır. Yahya Kemal, İTC’de egemen olan iki düşüncenin imparatorluğun savaşa girmesinde çok önemli bir rol oynadığını belirtir: İlki, imparatorluğun geleceğini teminat altına almak için “müspet bir savaşa” girmek gerektiğini bildiren düşüncedir.
Kanaatimce şimdiye kadar izlenen çizgi önümüzdeki dönemde sürdürülebilir değildir. Muhalefetin bir koalisyon olarak iktidarı devralmak gibi bir hedefi varsa, Türkiye’nin dış politika dahil belli başlı sorunları ile makul, akılcı hedefler belirlemekte gecikmemesi gerektiğini düşünmek tabiidir. Muhalefet bunu yapmayacaksa ve özellikle iktidarın tepkisinden çekindiği için cesur ama gerekli adımları atmayacaksa maalesef ülkeyi düzlüğe çıkaramayacak ve görevini ihmal etmiş olacaktır.
Barış kelimesini gün aşırı kullanıp ama tüm çözüm önerilerini küçümseyen, büyük barış için küçük çözümleri toptan reddedip sıradan insanların hayatlarının kayıp gitmesini izleyen siyasi gündemi izlemekle geçti ömrümün bir kısmı. Çevreci aktivistlerin yeşil barış isteme hallerinin de bundan pek farkı yok benim için. Neyse ki, küçük basit adımlarla fosil yakıtları çıkarılırken salınan sera gazını milimize edeceğimizi araştırıp bulan çevreciler var. Araştırma özetle diyor ki; Amerika kıtası ölçeğinde bir alanı ağaçlandırarak, Sanayi Devrimi’nden bu yana berbat ettiğimiz atmosferdeki sera gazının 3/2’sini temizleyebiliriz. Evet bu kadar basit. Ağaçlar en kolay, en maliyetsiz karbon avcısı çünkü.
Kadıköy’deki Eminönü İskelesi’nin üst katında bulunan İstanbul Kitapçısı; Perşembe akşamları Lale Müldür, Metin Kaygalak, Orhan Alkaya gibi şairlerle sohbet etkinliğine, Cuma akşamları ise ağırlıklı olarak caz-blues dinletilerine ev sahipliği yapıyor. Hasanpaşa’daki Müze Gazhane’de ise Cumartesi akşamları Tanıl Bora, Edhem Eldem, Fatmagül Berktay gibi isimlerin konuşmacı olarak katıldığı “Herkes İçin Bilim” etkinlikleri düzenleniyor. Üstelik bu üst düzey entelektüel ve kültürel etkinlikler herkese açık ve ücretsiz.