Bizim kuşak için 27 Mayıs darbesi, benzetmek gibi olmasın ilk aşk gibi biraz, antrenmansız yakalanıyoruz. Darbeye de müzik, “Uygun adım marş”a tempo şart mesela. Lâkin 27 Mayıs’ta insanlar darbe yapacaklar, bakıyorlar ki ellerinde radyodan yayınlayacakları plak yok. Olacak şey değil, bulamazlarsa belki darbeyi ertelemek zorunda kalacaklar. Onca hazırlık, onlarca tank, rölantide bekleyen jetler filan yeniden hangara, binlerce askeri subayı “Bugün yapmayacak mıydık komutanım?” hüsranıyla koğuşlara…
Duygular insanın serbestçe düşünmesini sağlar ve tasavvuf bunun yoldan çıkmadan akılla birliktelik kurmasının içsel tecrübesini sunar. Bunu yapan, bu tecrübeyi yaşayan insanlar, gerçek anlamda özgürlüğü tadarlar ve o andan itibaren herhangi bir boyunduruk kabul etmeyen bir ruh haliyle yaşarlar. Tarlan, Pakistan’ın bağımsızlığa ulaşmasını İkbal’in bu karakterinden süzülüp gelen bu özelliğine bağlar. Büyük bir çıkarım belki ama söylemek istediği gayet açıktır; bir halkın gerçek anlamda bağımsız olabilmesi için kafasında ve ruhunda bağımsızlığı tatması şarttır.
Şu tutumdan uzak dur. Şu damgayı kullanma. Şu söylem ile arana mesafe koy. Ateşle oynama. Ötekileştirme. Tehdit gibi gösterme. Tehdit etme. Dikkat et, düşünerek konuş, aklıselimle hareket et. Yoksa kazanayım derken herkese kaybettirir, ülkene yazık eder, nice hayatı heder edersin.
Demek ki demokrasi öyle hemen “Batılılara özgü bir sistem, bize uymaz, İslam daha fazla hak veriyor” deyip kenara atılacak bir sistem değilmiş. Bölgemizde laiklik eşittir demokrasi, özgürlük, hak, hukuk adalet de değilmiş. Bütün kötülüklerin anası “Siyasal İslam” ya da “laikler” de değilmiş. Erken zafer kutlamaları ve erken iflas ilanları için temkinli olmak gerekiyormuş. Özellikle de ne laiğinin ne de İslamcısının demokrat olamadığı bir coğrafyada yaşarken…
Gerçek devrimler, tarihteki bütün devrimler, Şubat 1917’deki gibi veya Tunus’ta 2011’de gerçekleşen ve Arap Baharı’nı başlatan devrim gibi başlar. Kimse karar veya emir filan vermez; kimse genç bir adamın kendini yakmasının 23 yıllık bir diktatörlüğün yıkılmasına yol açacağını kırk yıl düşünse tahmin edemez. Büyük kitlelerin sokaklara dökülmesini sağlayan o “Yetti artık!” ânının ne zaman ve nasıl geleceğini kimse önceden bilemez.