"Schmaltz,” Eskenazi dili olarak da bilinen Yiddişte ve oradan New York Yahudi argosunda (tavuğun yağı gibi daha maddî anlamlarının yanı sıra) cıvık duygusal, santimantal demektir. Daha bir İngiliz İngilizcesindeki “corn” ve “corny” (aşırı romantik, basmakalıp, bayağı) sözcüklerine karşılık gelir.
Kendimle epey zamandır beraberim, artık iyi biliyorum ki haklı veya haksız olmaktan, yanılıyor veya yanılmıyor olmaktan tamamen bağımsız olarak, acımasızca mantıklı ve tümüyle tutarlı bir şekilde davranan bir beynim var. Bence haksız değil haklı, yanılıyor değil yanılmıyor, ama böyle bir iddiayla herkesi gıcık etmenin anlamı yok; şu kadarını söyleyeyim: Bu beyin 1975 yazının sonunda artık marksist olduğumuza karar verdi ve kararını bana bildirdi.
Gazeteci Umur Talu 2008’de şöyle bir soru sormuştu: “Milliyetçi, ulusalcı, Atatürkçü, Kemalist, cumhuriyetçi, artık her neyse, kendilerini bu sıfatlarla beyan edebilenlerin, tam da o kimliklerle anılan kişileri (de), kurumları (da) hedef alması nedir? Daha uzak geçmişin kimi olayına da böyle mi bakmalıyız?” (Sabah, 27 Ocak 2008). Ben de cevaben “Evet, tabii öyle bakmalıyız” diye cevaplamıştım Talu’yu. Fakat katledilen aydınların yakınlarının böyle bakmaları kolay değildi. Zaman lazımdı ve zamanı geldiğinde onlar da öyle bakabildiler.
Ada yaza hazırlanıyor. Yazlıkçıların birer ikişer gelişini izliyoruz. İstanbul’un keşmekeşinden kurtulduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Ama Beyoğlu’nu da çok özlüyoruz. Adada yazlar heyecanlı geçer. Her an her yerde özlediğimiz bir yüz çıkar karşımıza. Kimi zaman kalabalıktan sokağa çıkamayız, kimi zaman kalabalıktan vapura binemeyiz.
Böyle sert bir hayatın içinde, Halim Ağabey’in insan biriktirmeyi hiç mi hiç ihmal etmemesi, insanı imrendiriyor. Onca zorluğa rağmen kendisini şiir, müzik, edebiyattan uzaklaştıracak hiçbir şeye boyun eğmemesi de öyle.