Türkiye, ekonomik krizi, siyasi, sosyal bir bunalım ile birlikte yaşıyor. Toplum, sert bir kutuplaşma ile uzlaşma arasında bir tercih yapmanın eşiğinde. Önümüzdeki seçimler bu konuda millet olarak kararımızı ortaya koyacak. Şurası bir gerçek; kutuplaşmanın iki tarafında da sertlik yanlıları, radikal kavga taraftarları varlıklarını koruyor. “Şeriata geçit yok” diyenler hâlâ cepheleşme eğilimi içinde belli bir etkinliğe sahip. Dini siyasi bir referans olarak kullanmaya hevesli, “Ayasofya’yı cami yaptık… amacımıza yürüyoruz…” diyenler de diğer kutupta ağırlıklarını sürdürüyor.
Günümüz medeniyetinin en ileri karakollarında ikamet ediyor gibi görünen, kendilerini öyle görenlerin, miadını çoktan doldurmuş, musalla taşına yerleştirilmiş mevhumların cenaze namazının kılınmasını engellemeye çalışan kesimler olduğunu söylemek mümkün.
…Ben ise 'Üç ay içinde seçime gidersek asıl o zaman antidemokratik olur. Şimdi bir tek CHP var. Onun dışındaki partiler ne zaman kurulacak, ne zaman seçime iştirak edecek?' diyerek durumun yanlışlığını anlatmaya çalışıyordum… Ben sosyal tedbirleri alalım, bazı düzenlemeler yapalım, öyle gidelim diyordum. Milli Birlik Komitesi'ndeki arkadaşların büyük çoğunluğu benimle beraberdi.
Ben AYM’nin Şaşmaz kararını “Devlet tuzak kurmaz” ilkesiyle özetliyorum. Trafikte “yeşil görünümlü kırmızı ışık” olmayacağı gibi hukuk devletinde “legal görünümlü illegal yapı” diye bir kavram olmaz. Devlet de bir dönem “legal” olan yapıları sonradan “legal görünümlü illegal” ilan ederek vatandaşına tuzak kurmaz.
HDP’nin aday çıkarma kararı muhalefetin kendisiyle medeni ve demokratik bir irtibat kurmamasından duyulan rahatsızlığın bir dışa vurumu. HDP, muhalefete “Mecburi istikametimiz değilsiniz” diyor ve cumhurbaşkanlığı adaylığında dikkate alınmadıkları takdirde devreye sokulacak alternatiflerinin olduğuna işaret ediyor.