Dağlarda göçebe hayatı yaşayan insanların şehirle, köyle karşılaşmasının ilginç anları, kültürel farklılıkların yarattığı mizah öyküleriydi bunlar. Babam bu öyküleri anlatırken merakla dinlerdim. Neden bunları o zaman kaleme almadım, bir kenara yazmadım diye hayıflanıyorum. Yine de bazıları hatırımda kalmış. Hatırladıklarımı Tarsus kitabıma koydum. Bazılarını da kardeşlerime soruyorum. Bu meseli çok severim.
Belli ki, AK Parti’nin vizyon belgesi hangi tarafından çeksen o taraftan uzayan türden, tanımlara kolay kolay sığmayan bir şey. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belgeyi açıklarken, karşısında “Kızıl Elma”yı, öbür tarafta “Gökbey”i gördüğünü belirtmesi ise, alışılmışın dışında, kabına sığmaz, coşkun bir milliyetçiliğe işaret eder gibiydi.
Artık karşımızda eski CEHAPE yok, yeni bir CHP var. Başörtüsü açılımı yaptığı için küsülen, yeterince ve sık sık Atatürk demediği için linç edilen, Kürtlerle ilişki kurmaya çalışan, dünyayla kavga etmeyen, laiklik krizleri çıkarmayan bu yeni CHP muhalefette. Fabrika ayarlarıyla oynanmamış, orijinal tek parti CEHAPE ise iktidar cephesine yaklaştı. İktidar bir türlü elleri CHP’ye gitmeyenlere dev bir hizmet yaptı ve o eski CEHAPE’yi ellerinin altına getirdi. Şimdi herkesin gönlüne göre bir CHP’si var.
Erdoğan döneminin darbeyle, biçimsiz ayak oyunlarıyla, emri Hakk’ın vaki olmasıyla veya Erdoğan’ın “bana yeter, kenara çekiliyorum” deyip minderden kaçmasıyla değil de sandıkta yenilmesiyle sona ermesini önemsiyorum. Böyle bakınca bu seçim diğer seçimlerden farklı bir mahiyet kazanıyor.
Beş yıl önce, şimdi Avusturya Başbakanı Karl Nehammer’in eşi olan Katharina Nehammer’in ani bir hareketiyle kano sallanınca, kanodaki eşyalarla birlikte cep telefonları da Tuna Nehri’ne düştü. Bu kano kazasını bir anlamda Avusturya siyasetinin Susurluk kazası olarak düşünebiliriz. Çünkü daha sonra nehirden çıkartılan o telefonlardan kamuoyuna sızan yazışmalar, halen Avusturya’da polemiklere yol açmaya devam ediyor.