Schengen ülkeleri için vize müracaatında bulunanlara ret oranının dört kat arttığı; ABD vizesi için bir yıl beklemek gerektiği; iş insanları, öğrenciler, gazetecilerin, vs aşılması güç engellemelerle karşılaştıkları basında sık sık dile getirilir oldu. Kimisine göre, bu durum Batı ülkelerinin Türklere ayırımcı muamelesinin bir göstergesi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ne göre ise, iktidarı vatandaşının gözünde zor durumda bırakmak için yapılan kasıtlı bir hareket… Öyle mi acaba?
1924’te doğan emekli Orgeneral Kemal Yamak’ın hayatı, öldüğü 2009 yılına kadar Cumhuriyet tarihine içeriden ve doğrudan bir tanıklıkla geçti. Bu hayat hikâyesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihiyle birlikte okunmak için muazzam bir elverişlilik gösterir. Ve yine bu hayat hikâyesi, taşıdığı kimi ortak özellikler bakımından bugünün TSK’sını yöneten figürlerin çoğunu anlayabilmek için önemli ipuçları sunar; Yamak bu hususta adeta bir stereotiptir.
12 Eylül darbecilik tarihimize adını istemediğimiz kadar parlak altın harflerle yazdırdı, kendisini hep hatırlattı, hiç unutturmadı. 42 yıl sonra 12 Eylül’ü bir daha düşünmek, darbe günlerindeki hayatla günümüz arasında bağ kurmak isteyenlere sade, sevecen ama sert bir film olan “Beynelmilel”i izlemelerini öneririm; bir içli uzun hava dinlemiş gibi olacaksınız.
Cepheden Rusya’ya kötü haberler gidiyor. Ukrayna’nın son günlerde doğuda Kharkiv civarında kaybettiği bazı toprakları ve kasabaları geri aldığı anlaşılıyor. Bundan sonrası için Putin’in önünde üç ihtimal var: Harbi durdurup çekilmek (imkânsız gibi), tam ve kapsayıcı bir hücuma geçmek (zor), yıpratıcı bir uzun savaşa gönül indirmek (en mümkünü).
Gorbaçov şikâyet ederek geldi, şikâyet ederek gitti, gittikten sonra da şikâyetçi olmayı sürdürdü. Elizabeth’in herhangi bir şikâyetine şahit olmadık. Sadece Başbakanları değil, kardeşi, oğlu, gelini, kocası da başına olmayacak dertler çıkardılar, öyle buz gibi, kaskatı, ifadesiz bir biçimde ömrünü ve görevini tamamladı. Esasen en büyük görevi ömrüydü galiba. Veya ömrü bir görevden ibaretti belki de.