Irak ve Afganistan’a demokrasi getiren Amerikalılar gözlerini son zamanlarda COVID-19 tedbirleri altında yaşayan Avustralya’ya dikti. Texas senatörü Ted Cruz Avustralya’daki aşı yasağını eleştirdi. Amerikalı muhafazakâr yorumcu Candace Owens, Covid önlemleri yüzünden Avustralya hükümetini Taliban’a benzetip “Avustralyalara özgürlüklerini vermek için Avustralya’yı ne zaman işgal ediyoruz?” dedi. Fox News’un en çok izlenen yorumcusu Tucker Carlson Avustralya’nın totaliterleşmeye doğru adım adım ilerlediğini söyledi.
60’lı yıllarda birçok ailenin hayatına yerleşen “klasik piknik sefası”, arabayla menzil, ayrıcalık kazandı. Ankara’da o yıllarda rahatça bulduğu her ağacın altına çöken, evinin arkasında uzayıp giden çayırlara kilimini seren aileler motorize olunca, “piknik” dereli-göllü, çamlı-ormanlı, kaynaklı-çeşmeli diyarlara açıldı. Piknik kumanyaları türlü levâzımatıyla o sayede “piknik kumpanyası”na dönüştü.
Gelelim, politik sektarizm sorununa. Demokrasi niçin ürkütücü? Belki sadece kendi (sosyalist, komünist) partisinin bağımsız adaylarıyla seçimlere katılmak dışında, olağan parlamenter siyasette yer almak neden bu kadar korkutuyor bazı solcuları? Herhangi bir ittifaka girmek; resmen şu veya bu koalisyon içinde yer almasalar bile bazı reformlara dışarıdan destek vermek, neden en büyük günah kabul ediliyor?
Anayasanın 90. maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan insan hak ve özgürlüklerine dair sözleşeme hükümleri, iç hukuk hükümlerinin üzerinde yer alır. Eğer uluslararası sözleşme ile iç hukuk arasında bir çatışma meydana gelirse, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınır. Dolayısıyla büyükelçilerin, bizim hukukumuzda da bağlayıcılığı olan bir mahkeme kararına dayanarak bir hak ihlalini gündeme getirmeleri hem doğaldır hem de uluslararası hukuka uygundur.
Ahmet Vehbi’nin İstanbul Notları’nda bu hafta yeni açılan Galataport izlenimleri ve İstanbul'un en kaotik noktalarından biri olan Mecidiyeköy'deki viyadüğün altındaki adacık var. “Galataport'un sahili yürüyüşe açık, sadece limana yanaşmış bir gemi varsa o geminin olduğu kısım portatif duvarla kapatılıyor. Bu ileri teknolojinin yokluğunda sahil (uluslararası liman yani sınır kapısı gibi bir statüsü olduğundan) 200 yıldır halka kapalıydı.”