Bu yazıda Fransa ve Türkiye’deki laiklik uygulamalarını ele alacağım. Osmanlı ve laiklik meselesi bambaşka bir yazı ister. (…) Aralık 2006’da dünyaya bomba gibi bir haber düştü: Yerel belediye Papa II. Jean-Paul’ün heykelini dikti! Ardından büyük bir tartışma koptu. Nasıl olurdu da Fransa’da bir belediye, sınırları içinde bulunan Protestanlar, Ortodokslar, Müslümanlar, Museviler, deistler ve ateistlerden topladığı vergilerle Katolik bir faaliyet için harcama yapabilirdi?
Canlı yayında nişanlısının, tüm dünyanın gözleri önünde başkasıyla sözlendiğini öğrenen birinin tepkisini gösteren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avustralya’dan büyük elçisini geri çekti. Silah endüstrisi ciddi iş. Duygusallık lüks. “Denizaltımı almadın” krizini aslında Avustralya başbakanının dünyaya verdiği bir diplomasi dersi olarak görmek de mümkün...
Her anlamda ihmal ettik/ediyoruz pencereleri. Hayat sadece uyanınca “ara sıra bazı bazı” bakılan, çeyrek açılan kuşetli pencereleri gibi geçiyor önümüzden. O pencerelere bakıp, dışarıdaki hayata dalmaktan da ürküyoruz bazen. Orada, sadece o kompartımanda seferî, hep turist ihtiyarlamaktan da… Ulaşamıyoruz enerjisine, izafiyet formülüne pencere denkleminin: Bir zaman sonra, insan yaşadıklarından değil yaşayamadıklarından pişmanlık duyar.
Orta Çağ Avrupası’nda bir fikir ayrılığı yaşarsanız bu sizi ölüme kadar götürebilirdi. Benim inandığım şeye inanmıyor musun? O zaman seni öldürüyoruz. Bu binlerce yıl önce kabilesel ego ile ortaya çıkan bir şey. Sizin bir kabileniz var. Kendi kabilenizle kimliğinizi özdeşleştiriyorsunuz. Kendi kabilenizden olan insanlara iyi davranıyorsunuz. Başka kabileden olan insanlara da kötü davranıyorsunuz. Onlar size göre kabilenizden aşağıdalar. Bunlar egonun en ilkel dışavurumları.
Ümidini kestin annenden. Memeden kesildiğin gün onun da senden vazgeçtiğini anladın. Oysa gece geç saatte baban geldiğinde nasıl da heyecanlanmıştı annen. Kalbi kuş gibi çarpmıştı aşkla. Sonra baban usul usul anlattı annene, sen yatağın yanındaki beşiğinde yatıyordun. Uyuyamamıştın. Babanın ne dediğini anlamaya çalışıyordun. Tütün kokusu ve anason odayı doldurmuştu. Baban eşyalarını toplarken annen usul usul ağlamıştı.