Komplo teorileri, içinden çıkılamayan problemlere cevap teşkil edecek bir maymuncuk işlevi görüyor. Ekonomi krize girer, çünkü Amerika ‘operasyon çekiyor’dur. Müslüman toplumlar geri kalır, çünkü dünyayı beş Yahudi aile yönetiyordur. Muhalefet bir türlü iktidar yüzü göremez, çünkü AK Parti’nin arkasında ABD vardır. Fakirlikten yakamızı sıyıramayız, çünkü dış güçler petrol kuyularımızı kapatmıştır, vs.
Putin’in ağzından dökülen ve artık hepimizin bildiği “20. Yüzyılın en büyük felaketi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıdır” cümlesi, süper güç olmanın “tadına varan”, Batı-Doğu ikilemi üzerine inşa edilmiş bu kimliğin, hangi iştah ve hınçlarla kuşatılmış olduğunu anlatıyor. Bu tarihin kışkırttığı Rus milliyetçiliğinin despotik bir rejimin elinde tüm dünya için nasıl kural tanımaz bir güvenlik tehdidine dönüşebildiğini izliyoruz.
Putin’in Avrupa’daki faşist dostları, sıkıntılı. Ukrayna’nın işgaline yönelik yükselen öfke onları da tepki göstermeye zorluyor. Fransa’nın, İtalya’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın, Avusturya’nın, Macaristan’ın aşırı sağcı ve ırkçı partilerinin tamamı, Putin ile dost. Temel meselelerde Rusya ile birlikte hareket ediyorlar.
Rusya’nın Ukrayna işgalini Türkiye’de yayınlanan ana akım televizyon programlarından takip eden ortalama bir izleyici, Ukrayna’da yaşananların en başından beri ABD tarafından planlandığına, Biden yönetiminin Rusya’ya müdahale etmek için zemin hazırladığına, Putin’in tuzağın içine çekildiğine, bir nevi “işgal etmek” zorunda kaldığına inanabilir. Bu çarpıklığın tek sebebi, suyu bulandıranların ve fail aklayanların kategorik ABD ve Batı karşıtı olması değil. Bu kişilerin önemli bir kısmı Irak işgalinden sonra ABD’nin yaşadığı dönüşümü, göreceli güç kaybını ve geleneksel kodlarından dönme sürecini görmüyor, belki farkında bile değiller.
II. Abdülhamid’in Osmanlıcı ve panislamist müfredatına sahip eğitim kurumlarından mezun olan Kürt münevverlerin ağırlıklı bir kısmı Osmanlıcılık dairesi içinde kalırlar. Kararlılıkla Kürtlerin, “Osmanlı milleti” veya “Osmanlı ümmeti” içinde yer alan bir “qevm (kavim)” olduğunu ve Osmanlılıklarından gurur duyduklarını belirtirler. Fikri dünyalarının temellerinin bu okullarda atılması, onların dini ve devleti kararlı bir şekilde savunmalarını da beraberinde getirir.