Videolardaki hocalar ve sosyal medyadaki tartışmalar iki soruna dikkat çekiyor. Birincisi ötekinin yaşam tarzına müdahale sorunu çerçevesinde laik-seküler kesimin endişeleri. Son yıllarda iktidarın din ve milliyet eksenli politikalarının da beslediği bu endişe yerindedir. İkincisi, dinin kamusal alandan beklentilerinin dindarlar arasında doğurduğu fikir ayrışmasıdır. Gelenekçi dindarların, dini, şanlı tarihinde olduğu gibi, kamusal egemenliğine kavuşturma hevesine karşın yenilikçi dindarların onu bireysel özgünlüğüne kavuşturma idealinin oluşturduğu karşıtlık iki kesim arasındaki gerilimi daha uzun süre besleyecek gibi görünmektedir.
Rawest tarafından yürütülen “Diyarbakır İnsan Hakları Algısı” başlıklı araştırmanın katılımcılarına göre en çok kadınların ve Kürtlerin hakları ihlal ediliyor. Onları çocuklar takip ediyor. Kadınlar kadın kimliklerini, erkekler ise Kürt kimliklerini öne çıkarıyorlar. Eğitim düzeyi yüksek olanlar ve gençler, kadınların hak ihlaline uğradığını daha çok ifade ediyorlar. En çok hak ihlalinin devlet, erkekler ve yargı/mahkemeler tarafından yapıldığı belirtiliyor. Polis, medya ve asker, diğer hak ihlalcisi aktörler olarak, bu üçlünün ardından geliyor.
Ankara-İzmir hızlı tren yolu inşaatı için İngiltere ile 2,1 milyar avro tutarında bir kredi anlaşması yapılmasının ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin seyri hakkında olumlu bir not teşkil ettiği kesindir. Avrupa Yatırım Bankasının siyasi sebeplerden dolayı ülkemize kredi vermeyi birkaç yıldır kestiği hatırlandığında İngiliz kredisinin değeri daha iyi anlaşılır. Aslında İngiltere ülkemizde büyük proje finansmanına yabancı sayılmaz. İlk Boğaz köprüsü 1970’li yıllarda bir İngiliz şirketi tarafından yine Birleşik Krallık kredisiyle inşa edilmişti.
Toplumumuzdaki ensest, çocuğa ve kadına cinsel istismar, psikolojik ve fiili şiddet, kadın cinayetleri gibi kronikleşmiş, hastalıklı davranış bozuklukları politikten ziyade kültüreldir. Toplumun tabanına yayılmış dehşetli sorunlardır. Türkiye’nin gençlerin geleceklerini kurmak istedikleri, yaşamaktan mutlu olacakları, özgür, huzurlu, güvenli, müreffeh bir ülke olması için verilmesi gereken mücadele, belki de politik olandan da önce kültürel olandır.
Anadolu futbol devriminin potansiyel önderi olarak Trabzonspor, bu maçları otobana dönüştüremiyorsa, o devrim için umutlanmaya hiçbir nedenim kalmaz. Mesele sadece şampiyon olmak değil ki! Mutlaka biri şampiyon olacak, her yıl biri şampiyon oluyor zaten. Bütün mesele nasıl bir şampiyon olduğun. (...) Anlaşılan Avcı için şampiyonluktan daha değerli bir anlam yok; belki de haklıdır. Belki de şampiyon olmak en değerli armağandır.