Rusya’dan pek hoşlanmayan Reuters haber ajansının haberlerinde bile Rusya Merkez Bankası denirken ‘which’li bir cümleyle şu not düşülüyor: “Kremlin’den ve hükümetten bağımsız olan." Herhalde bu bağımsızlığı sağlayan kişi Sibirya’nın Ufa kentinde Tatar bir şoförün kızı olarak doğmuş Rusya Merkez Bankası’nın başkanı Elvira Nabiullina’nın büyük karizması değil.
Bu partilerin çoğu zaten merkezi devlet çizgisinin içinde veya çeperinde olan partiler. Devlet, değişik güçlerin bileşkesinden oluşan, toplumsal birikime bağlı olarak demokrasiye yaklaşan ya da uzaklaşan bir yapıdır. Dolayısıyla bu partiler de devlete yabancı değiller. Muhalefet partilerinin hepsinin görünen önceliği demokrasi, adalet ve parlamenter sisteme dönüş.
Türkiye’de 2013-2015 çözüm sürecinin yıkılmasının ardından oluşan kaotik ortam, sorunun kısa vadede siyasi masaya taşınmasını imkânsızlaştırdı. Kürt meselesinin adının anılması bile zorlaştı. “Kürt meselesi vardır. Hayır, yoktur” gibi ilkel bir tartışma siyaseti esir aldı. Mevcut şartların bu derece menfi olması, çözümün siyasi mekanizmalarda olduğunu savunan sivil aktörlerin mesuliyetlerini artırıyor. İrlanda deneyi bunu doğrulayan bir örnek teşkil ediyor.
Yeni düşünce maddesel olmayan düşüncedir. Ne sesimi, ne görüntümü ne de bedenimi nakletmek söz konusu. Metaverse ağına bağlanıyorsun (ileride daha başka ağlar da olacak), hayal ediyorsun, inşa ediyorsun, oluyor. Orada haz (zevk ve acı) almak için bedene ihtiyacın yok. Dışarıda sadece yaşayan bir beynin varsa sistem için yetiyor. Sesini sen yaratıyorsun, görüntünü sen yaratıyorsun, bedenini sen yaratıyorsun, bulunacağın mekanı sen/siz yaratıyorsun(uz)!
İlk öneri komikti. 13 yıl önce zuhur ettiğinde, çok gülmüş ve hayli dalga geçen bir yazı yazmıştım. Bu da 1930’ların Türk Tarih Tezi veya başka amatörce cehalet örnekleri gibi, zamanla unutulur demiştim. Öyle olmadı. Başka devlet dairelerine bakmadım. Ama müthiş ironi şurada ki, en azından, adı gereği kültürlü olmasını bekleyebileceğimiz Kültür Bakanlığı, dönmüş dolaşmış, İngilizce metin ve afişlerinde “Turkey” yerine “Türkiye” formülünü benimsemiş. Niçin? Herhalde onlar da “Turkey” sözcüğünün hindiden türediğine, dolayısıyla bir kuşun adıyla anılmanın ülkemizi küçülttüğüne inanmak noktasına geldikleri için.