Bugün muhalefetin tam da ihtiyacı olan yaklaşan seçimde, bugüne kadar kendisine oy vermemiş toplumsal kesimlere 2010’da AK Parti’nin başardığını yaparak, “Yetmez ama evet” dedirtebilmek, bu rızayı üretebilmek.
12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden 11 sene geçti. Ne var ki 11 sene geçmesine rağmen bir mahallenin en sevdiği küfür hâlâ “Yetmez ama evetçi.” (Örgüt adı gibi kısaltılmış versiyonu dahi var YAEci) Ben o gün “yetmez ama evet” dedim ve hatta Adalet Ağaoğlu’nun da bulunduğu şu meşhur yumurtalı, boyalı toplantıdaki sanırım en genç konuşmacıydım. Şimdi dönüp baktığımda “yetmez”in ne olduğunun daha çok görülmesini beklerdim. Ama öyle olmadı.
Liberaller kendilerini otoriterlikle savaşmaya adamış kişiler olarak görmeye yatkındır. Ancak bireyi özgürlüğün, ahlakın, giderek kamusallığın ‘kutsal’ öznesi haline getirdiğinizde aşı karşıtlarına söyleyecek sözünüz kalmayabilir ve kendinizi otoriter zihniyetin kucağında bulabilirsiniz.
Kararsız bir AKP seçmeninin sadece ekonomik referanslarla tercihte bulunacağını, kimlik çatışmalarının etkisinden muaf olduğunu düşünmek ikna edici değil. Babacan ismi özelinde bakarsak; ekonomi alanında sicili güven veren, kurduğu sakin söylemle çatışmadan yorulmuş muhafazakar (ve laik) çevrelerde beğenilen, çatışma yerine uzlaşma ve barışmaya içtenlikle inandığını düşündürten bir profille karşı karşıyayız.
Avustralya’da delta varyantının neden olduğu üçüncü dalga sıfır vaka hedefini altüst etti. Buna rağmen yasaklarda da esnemeler başladı ve yetkililerden “COVID’le yaşamak için aşıya odaklandık” açıklamaları geliyor. Ve daha önce hiç bahsi geçmeyen terimler de ortaya çıktı. Bunlardan biri “Kabul edilebilir ölüm sayısı”