Henüz araya on büyükelçi sorunu girmemiş; ABD ve diğerlerinin ‘biz zaten Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine uyuyoruz’ yollu açıklaması ‘bak geri çekildiler’ diye Türkiye’nin kendi geri çekilmesine vesile yapılmamıştı. Marksist teoride, hele ilk başlarda ittifaklar sorununa pek yer olmamasına karşın, hem de 1848 yılının çalkantıları içinde Marx’ın ayağının nasıl yere bastığını ve kısmî, aşamalı, reformcu denebilecek adımları içine sindirdiğini yazmıştım.
SADAT ve ardından TÜGVA olaylarının duyulmasının ardından aklıselim sahibi hemen herkes ordu dahil tüm kamu personeli alımlarında ve terfilerde kayırmacılığa, kadrolaşmaya geçit vermeyen, evrensel ölçütlerde ve liyakate dayalı bir sistemin önemine vurgu yaptılar. Ancak Türkiye’nin özgül koşullarında bu güzel ve ezber öneriler daha baştan boşa düşüyor.
Cumhuriyet ilanı öncesindeki tarihi toplantı sonradan yanan tek katlı küçük bir evin, yarısı salon, yarısı yemek odası olarak kullanılan girişinde yapılacaktı" (s.197). Mustafa Kemal, yemeğe çağırdıklarına, "Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz" dedi. Katılanlar hararetle desteklediklerini söylediler. Nasıl hareket edileceğini arkadaşlarına aktardı, herkes evine dönerken İsmet Paşa kaldı.
Popülist teorileriyle ve “Fransa’nın yozlaşması”ndan yakınan popüler kültür eleştirileriyle tanınan Éric Zemmour’un siyasete girişi, sürpriz olmuştu. Başlarda ciddiye alınmadı. Olsa olsa Fransız ırkçılığının markalaşmış temsilcisi Marine Le Pen’in oyunu bölerek Macron’un işini kolaylaştıracağı söylendi. Ancak günden güne Le Pen’den daha fazla konuşulan bir kişiye dönüştü.
Tanabay’ın tek isteği çok sevdiği atın Kırgız bozkırlarında huzur içinde yaşayıp yılkı atı olarak ölmesidir. Bu amaçla Gülsarı ile çıktığı yolculukta kendi gençliğini, ülkenin durumunu sorgular. Ülkenin değişiminde kendisinin de katkısı ve emeği olan Tanabay, aslında değişim adı altında bütün değerlerin sökülüp atıldığının farkına varır varmasına da artık iş işten geçmiştir.