Son iki üç haftada günlük yeni hasta sayılarının 1500-1800 arasında gezinmesi, acaba istatistik dilindeki adıyla “rastgele” (random) bir dalgalanma mı? Yoksa bağımlı bir değişken mi? Tesadüfî olmayan bir belirleyicisi mi var?
Soylu’suyla Bahçeli’siyle iktidarın yürüttüğü toplumu esir alma siyasetinin birçok öldürücü yan etkisi var. Misal, güvenliğinin sınırlarını muğlaklaştırıp hukuk devletinin altına kibrit suyu eker. Yeni vesayet odakları üretir. Siyaseti devre dışı bırakır. Muhalefetin elini kolunu bağlar. Ülkeyi dış dünyaya kapatır.
Ülkücü hareketteki değişimi yakından izleyen “Yeni Ülkücülük” üzerine araştırmalar yapan akademisyen İkbal Vurucu gelişmeyi şöyle özetliyor: “Meral Hanım’ın bu kongredeki konuşmasında gündeme gelen konulardan yola çıkarak, İYİ Parti’nin klasik veya AK Parti söyleminin etkisine giren muhafazakar milliyetçi söylemden açıkça farklılaştığını belirtebilirim.
Hakimler ve savcılar gözlerini ve kulaklarını cumhurbaşkanlığından ayıramıyorlar. Atanmış bakanlar yüksek yargıçlara ayar çekmede, meydan okuma ve azarlamada beis görmüyor. Adalet sisteminin en önemli parçası olan savunmanın örgütü olan baroların partizan ihtiraslar uğruna parçalanması bile göz alındı. (…) ‘samimi demokrasi’ buysa, Allah bizi böyle demokrasiden korusun!
Trump’ı, Putin’i ve Çin’i aklayanların veya en azından onların yaptıkları mezalim karşısında suskun kalmayı seçenlerin, onlar yaptığında suskun kaldığı şeyler üzerinden Avrupa Birliği’ni ‘kötünün kötüsü’ olarak resmetmesinin makul bir izahı olamaz. Bu, gözbağcılıktır; toplumu bir noktaya kilitleyip el çabukluğuyla bir iş kotarmaktır.