“Çabuk-güzel”, ne güzel bir teşbih, hatta tepeden tırnağa kozmetik çağımızda ne asi bir oksimoron değil mi? Tam kapıdan çıkarken saçlarını önüne döküp, sonra arkaya savurarak tarayan, saçları dağıldıkça taranan bir “çabuk-güzel” mi hayal edersiniz…
Aşağıdaki resimde gördüğünüz, orijinali avucunuza sığacak büyüklükteki at arabası modeli altından yapılma. Amu Derya nehri kıyılarında bulunan bir hazineden; şimdi British Museum koleksiyonlarında. İÖ 500-300 yıllarına ait. Ayakta bir sürücü; yanında, bir sıra üzerinde oturan yolcusu. Serpuşu ve kaftanından belli ki çok önemli bir kişi; herhalde Pers İmparatorluğu’nun bir satrapı (eyalet valisi); tâyin edildiği göreve, ya da belki taşrayı teftişe gidiyor. Bu maket-mücevherde, geleneksel kara imparatorluklarının olanca mekân ve mesafe sorunsalı düğümlenmekte.
İki yıl önce oybirliğiyle başkan seçtikleri Feyzioğlu’yla bugün karşı karşıya gelen baroların ve muhaliflerin kaçırdıkları nokta tam da burası. Onlar hala tartışmanın Kemalist resmi ideolojiyle, İslami iktidar arasında olduğunu zannediyor, hala bu iktidara karşı Anıtkabir’den mesaj verebileceklerini düşünüyorlar.
Taksi meselesi İstanbulluların temel dertlerinden biri. Bu konunun çözülmesi, öncelikle belediyenin görevi olmakla birlikte, iktidarın da sorumluluğu. Bu sistem eninde sonunda değişecek.
Mutluluk nedir sorusuna yeryüzündeki kıt’alardan birinin derinliklerinde yaşayan yerli kadın cevap veriyor: “sevdiğim şeyleri yediğimde, yağmur yağdığında, süt içtiğimde, bana güzel şeyler söyleyen sevdiğim adamla uyuduğumda ve beni yağmur ve soğuktan koruyan kulübemde olduğumda…”