Peki, 11. yüzyılın bu yeni evlilik ve aile modeli, sonraki kapitalizm yüzyıllarından da geçip tekrar Balkanlara ve Ortadoğu’ya ulaşıp, İslâmî geleneğin evlilik ve aile anlayışıyla karşılaştığında ne oldu? Ne oluyor? İşte hem İstanbul Sözleşmesi imzalanıyor; hem çıkalım, feshedelim isteniyor; hem de “bize özgü” ara bir formül hayali zuhur ediyor. Modernitenin ve Osmanlı-Türkiye modernleşmesinin çelişkilerinden birini daha el’an yaşıyoruz.
Kolay yaşam nedir peki? Kolay yaşamın en basit tarifi, sizin hayatınız üzerinde başkalarının belirleyici olmasına izin vererek yaşamak. Kolay yaşam! Bırakın sizin yerinize başkaları düşünsün, başkaları üretsin ve başkaları belirlesin. Uyun ve itaat edin! Herkes gibi olun! Geleneklere bağlı kalın, söyleneni yapın, en bilindik yollardan gidin ve size benzeyenlerle birlikte hareket edin.
“Beden yoksa davası da yoktur.”
Bu söz akademik bir metinden değil. Beden derken kastedilen “benim bedenim, benim kararım”daki gibi beden değil, sahiden beden. Dava derken...
Şefkatder’in kurucusu Hayrettin Bulan, devletin kadınları korumakta yetersiz kaldığından hareketle, böyle tehdit altında olan kadınlara silah dağıtılması fikrini savunmuştur. İşin içinde olanlar durumun vehametinin farkındadır. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nin acilen, bütüncül bir bakış açısıyla ve etkin sonuç almaya yönelik olarak uygulamaya konulması gerekmektedir.
Muhalifi, muvafıkı epey bir insan Berat Albayrak’ı TV’den izledi; Berat Albayrak o kadar anlattı ama söyledikleri vatandaşlar ve değişik ekonomik aktörler nezdinde bir güven oluşturmuş mudur? Ben böyle bir şeye açıkçası hiç ihtimal vermiyorum; tam tersine ekonomi politikalarında mantıki bir tutarlılık ve devamlılık olmadığını göstererek zaten olmayan güveni daha da sarstığı kanaatindeyim.