Avustralya Parlamentosu’na burka giyerek giren Pauline Hanson’ın provokasyonu, sıradan bir protesto olmaktan çıkıp çokkültürlü toplum yapısını hedef alan bir krize dönüştü. Asıl kırılma ise Dışişleri Bakanı Penny Wong’un kendi aile geçmişinden örneklerle yaptığı sert konuşmayla yaşandı; tartışma güvenlik söyleminden çıkarak saygı ve aidiyet meselesine dönüştü.
En son Bese Hozat’ın "biz eve dönmek değil, siyaset yapmak istiyoruz" çıkışı "bakın eve dönüş istemiyorlar " diye lanse edildi. Halbuki eve siyaset yapmak için dönmek istiyoruz demişti. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Ama dün PKK’yi ve legal Kürt siyasetini şeytanlaştırarak seçim kazanma stratejisi, bugün ayak bağı hâline geldi. Kamuoyu çözümden teslim olmayı bekleyince karşı taraf da öyle olmadığını hatırlatıyor. Bu da “hani silah bırakmışlardı” itirazlarına neden oluyor. Bunu düzeltmek için sürece bazı nefes boruları açılması. Bunlardan ilk Demirtaş’ın bırakılması olmalı.
İhsan Şenocak’ın evrim kuramını eleştiren kitap yazması ile evrim kuramı tartışmaları İslami camiada yeniden gündeme geldi. Ben evrim teorisinin başarılı bir bilimsel kuram olduğu kanaatindeyim. Diğer taraftan ben Müslümanım. Evrenin ve tüm canlılığın bir yaratıcının planı dahilinde yaratıldığı kanaatindeyim. Yani hem evrimci hem yaratılışçıyım ve ikisinin çeliştiğini düşünmüyorum. Hatta bu iki kavramı karşı karşıya getirmenin bir kategori hatası olduğu kanaatindeyim.
Bugün sadece İsmet Özel’in 1980’de basılan ve belki de -özellikle muhafazakar kesimde!- en çok okunan kitaplarından olan Şiir Okuma Kılavuzu’ndaki (Tiyo yay.) bazı cümlelerini tartışmaya açmak ya da ne demek istediğini anlamaya çalışmak istiyorum. İsmet Özel’in oldukça erken bir dönemde burada anlatmak istediklerimin tam olarak farkında olduğunu ve sonradan edindiği yerini ya da tuttuğu yolu buna göre oluşturduğunu düşünüyorum.
Çocukluk anılarında oyuncakların yeri ayrı. Yokluğu bile bazen hatıraları “Benim hiç oyuncağım olmadı” girişiyle başlatıyor. 16 yıl önce bugün ölen yönetmen Ahmet Uluçay onlardan biri: “Gölgeler tek oyuncağımdı ve köy duvarları gölgelerin oynaştığı fantastik bir sinemaydı.” Çocukken bizim sinemaların çöplerinden toplayıp oyuncak “dürbün”ünden baktığımız film parçaları da onun için bir sanat, “kabuğunu çatlatma” imkânı.