Heidegger’in Avrupalı-olmayanlar nezdinde bu denli yankı bulması bir tesadüf değildir. Heidegger’in Avrupa-dışı gerçekliğe Avrupa’dan açılmış bir dil olması onun Avrupalılar(l)a konuşmak durumunda olan dünyanın başka coğrafyalarındaki insanlarca rağbet görmesine yolaçmıştır. Heidegger’de felsefe Avrupalı olmayana konuşabilir hale gelmiştir. Çünkü Heidegger’de felsefe bir anlamda aslına yani “düşünceye” irca olunuyor. Bu elemental özelliği onu Avrupa-dışı’na da taşıyan şeydir. Heidegger’de merkezilik kazanan şey, seleflerinin açtığı yolun zorunlu yolcusu olan bir “felsefe” değil metafiziğin katılaşmasına izin vermeyen bir başlangıçsal “düşünme”dir.
2012 yılında Kraliçe Elizabeth’in, Belfast’ta katıldığı törende elini uzattığı siyasetçi eski bir IRA komutanıydı. 1979’da Kraliçe’nin kuzeni Lord Mountbatten ve torununun öldüğü bombalama olayının arkasındaki isimlerden biriydi. Ülke tarihinin kırılma noktalarından biri oldu bu tokalaşma... Hafta sonu bütün bu kırılma anlarına şahitlik etmiş BBC ve Guardian’dan iki tecrübeli gazeteciyi dinledik.
Geçtiğimiz günlerde Ali Balcı hoca Serbestiyet’te “Türk Sosyal Bilimi krizde midir?” isimli bir yazı kaleme aldı. Balcı burada çok sayıda itiraz edilmesi güç doğru tespitte bulunuyor. Balcı eleştirdiği “ideolojik bilimcilik” yerine kanaatimce bir başka hatalı bir pozisyon olan “metodolojik teknokrasi”yi koyuyor. Bu yazıda metodolojik teknokrasinin neden çözüm olamayacağını iki kritik varsayımını irdeleyerek ele almaya çalışacağım. Kanaatimce eleştiriye değer dört temel varsayım var, fırsat bulursam diğer ikisini de ele alacağım.
Erdoğan Çakır’ın şiirleri 12 Eylül’ün kaotik ortamında yolunu ve sesini bulmaya çalışan, bu amaçla muhtemel bütün etkilere açılan ve sonra kendi içine kapanarak dünyaya sırtını dönen bir kuşağın tecrübelerine ve yönelimlerine ışık tutuyor.
Bugün 84 yaşındaki Gannuşi’nin bedeni zayıflıyor ama düşünceleri hâlâ güçlü: “İslam, insanı özgürleştirmek için geldi. Diktatörlük, İslam’ın en büyük düşmanıdır.” Bu sözü, yıllar önce söylediğinde kimse bunun bir gün kendi hayatını özetleyeceğini tahmin etmiyordu. Şimdi o sözüyle yaşıyor, o söz uğruna özgürlüğünün gaspına açlıkla direniyor.